Yeni Yapılandırma Teklifinde İki
Özellikli Konu; Kâr Payları ve Debt Push-Down.
Geleneksel
hale gelen vergi yapılandırmalarının veya aflarının kaçıncı yeni vergi
yapılandırması veya affı olduğunu artık saymayı bıraktık. Af veya yapılandırma düzenlemelerinin,
düzenli vergi ödeyenleri ve vergi adaletini bozduğu açık ancak burada bu adil
mi? değil mi? tartışmasından ziyade bu yapılandırmalarının mali etkisini bir
yana bırakırsak adaleti sağlamada daha etkili bir şekilde uygulanabileceğini
düşündüğümü de belirtmek isterim. İçinden geçtiğimiz ekonomik zorluklar dikkate
alındığında şirketlerin ödeme güçlükleri, dayanağı zayıf tarhiyatlar, yargı
süreçlerinin çok uzun sürmesi ve benzeri birçok neden böyle bir “yapılandırma
kanunu” çıkarılmasını desteklediği açıktır. Ancak, geleneksel hale gelen matrah
artırımı, stok affı, kasa affı gibi gerçekten “AF” konularına yer verilmesi,
işte gerçekten vergi adaletini, vergi ödeme alışkanlığını bozduğu ile
kalmamakta gerçekte vergisini düzenli ödeyen mükellefleri de uyum sistemi
dışına çıkmaya teşvik etmektedir. Dolayısıyla, yapılandırmaya “evet” ancak af
kısımlarına “hayır” demek istiyorum.
Bu
defa yine 27 Ocak 2023 tarihinde 239 sayılı yeni bir Kanun Teklifi TBMM’ye
sunulduğunu birçoğumuz hızlı bir şekilde duyduk, gördük ve maddeleri inceledik.
Uzun süredir vergi çevrelerinde sözü edilen ve beklenen yeni vergi
yapılandırması bazı yönleriyle de vergi affı nihayet ortaya çıktı. Kapsam
oldukça geniş olmasına rağmen henüz beyanı yapılmayan 2022 yılına ilişkin
matrah artışını haliyle kapsamıyor. .
Genel
itibariyle bakıldığında yeni vergi yapılandırma kanun teklifinin büyük ölçüde
önceki geniş kapsamlı yapılandırmalara benzediği ancak bazı konulara da ilk
defa yer verildiği gözlemlenmiştir. Kanun teklifi sadece yapılandırma
düzenlemesinden oluşmuyor. Aynı zamanda GVK, KDV, Damga ve en önemlisi Kurumlar
Vergisi Kanunları ile diğer bazı kanunlarda da düzenlemeler içeriyor.
Kâr
Payları İlk Defa Matrah Artırım Kapsamına Alınıyor
Söz
konusu kanun teklifinde yeni getirilen en önemli yeniliğin kâr payı ödemeleri
için de artık matrah artırımı ile koruma imkânının olduğu söylenebilir. Bu
zamana kadar yapılan yapılandırmalarda Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahları
başta olmak, KDV ve ücret, serbest meslek kazançları yıllara sari inşaat onarım
işleri, kira stopajları için muhtasarlarda vergi artırımı imkanları yer
alırken, ilk defa kar payı ödemelerinin de matrah artırımı kapsamına alınmasını
olumlu buluyoruz.
Kar
paylarının matrah artırımı kapsamına alınması neden önemli? Geçmişte yapılan
matrah artırımlarında, örneğin KV için matrah artırıldığında vergi incelemesi
muafiyeti söz konusuyken bu defa transfer fiyatlandırması, yurtdışı ödemeler
başta olmak üzere KV stopaj muafiyeti bulunmuyordu. Bu da bir nebze
mükellefleri matrah artışı yapmalarına rağmen tam anlamıyla stopaj açısından muafiyet
sağlanamadığı için özellikle bu konular incelenerek birçok ihtilafa neden
olunduğunu yaşadık. Dolayısıyla getirilecek bu imkân ile gerek normal kâr dağıtımları
gerekse örtülü kazanç dağıtımlarına da bağışıklık sağlanıyor.
Kanun
teklifinin 5 inci maddesinde belirtildiği üzere, kar payları için matrah
artırımı imkânından yararlanabilmek için KV matrah artırılan tutarların % 80
inden az olmamak üzere artırılan matrahlar üzerinden % 15 stopaj ödenmesi
gerekmektedir. Ayrıca kâr payları için
matrah artırımı için Gelir veya KV açısından da matrah artırımında bulunmak
şart. Peki, artırılan kâr payı stopaj
matrahları üzerinden % 15 ödenecek verginin tarafı uluslararası bir şirket ise
ne yapılacak? ÇVÖ Anlaşmaları malum iç mevzuatın üzerinde hüküm ifade
etmektedir. Dolayısıyla birçok ÇVÖ Anlaşmasında kâr payları üzerinden malum
daha düşük stopaj uygulamaları var. Dolayısıyla burada ödenecek % 15 vergiyi
bir kâr payı stopajı olarak ele alırsak, anlaşma hükümleri devreye girebilir.
Ancak stopajdan bağışıklık kazanmak için ödenen herhangi bir vergi olarak
dikkate alırsak anlaşmanın konusu dışında kalabilir mi? tartışılır. Dolayısıyla
bir yandan bağışıklık sağlanırken diğer yandan başka ihtilaflara yol açmamak
üzere bir belirleme yapmak gerekebilir.
Sonuç
olarak kâr payına yönelik muhtasar beyan
matrahlarının artırımı ilk defa uygulanacak olup ihtilaf yaratmaması için
konunun ÇVÖ Anlaşmaları uygulamaları ayağı ile ilişkisinin netleştirilmesi
gerekir.
Debt
Pushdown’ dan neden vazgeçiliyor?
Yapılandırma
kanun teklifinin aynı zamanda Gelir ve Kurumlar Vergisi ile diğer bazı
kanunlarda da değişiklik getiren maddeleri içerdiğinden bahsetmiştik. Bunlardan
biri de teklifin 19 uncu maddesindeki İngilizce tabiriyle debt-pushdown olarak
bilinen yapıya izin verildiğini görüyoruz.
İngilizce
tabiriyle “Debt Push-down” olarak ifade edilen Türkçe’de ise “Borcun İştirake
Nakli” olarak ifade edebileceğimiz yapı, yaygın olarak kullanılan ancak birçok
ülke vergi kanunlarına göre izin verilmeyen bir yöntemdir. Bu yapıda tipik
olarak, başka bir şirkete, payları satın alarak doğrudan iştirak etmek yerine,
öncelikle bir SPV (özel amaçlı şirket/araç) kurulmakta, kurulan SPV doğrudan söz
konusu iştirak hisselerini satın almak için finansman temin etmekte ve SPV daha
sonra hedef şirketin hisselerini satın alarak iştirak etmekte ve sonrasında SPV
ve hedef şirket ile vergisiz birleşerek böylece hedef şirkete iştirak edilmeden
önce kullanılan borç ve faizleri birleşen şirkete intikali sağlanmaktadır.
Tabii yapının getirisi SPV’nin başlangıçta katlandığı finansman giderlerinin,
birleşmeden sonra yeni şirket kârından indirilerek vergi avantajı sağlamasında
yatmaktadır.
Bu
sistem özellikle kârlı şirketlere iştirak etmede oldukça vergi avantajı
sağlayan bir yöntem olduğu için bugüne kadar KV uygulamalarında buna izin
verilmemekteydi. KVK 5/3 maddesinde, iştirak hisseleri alımıyla ilgili
finansman giderlerinin sadece bu iştirak hisselerini alan şirket nezdinde
indirimine izin verilmekte ancak bu şirketin iştirak ettiği şirket ile
birleşmesi halinde yeni şirket kârlarından bu hisselerin indirimine izin
verilmemektedir. Kanun teklifinin 19 uncu maddesindeki düzenlemeye
baktığımızda, maddenin; “Kurumların, kurumlar vergisinden istisna edilen
kazançlarına ilişkin giderlerin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden
doğan zararların, istisna dışındaki kurum kazancından indirilmesi kabul
edilmez. Şu kadar ki, iştirak hisseleriyle ilgili finansman
giderleri, Kanunun 19 uncu maddesi kapsamında yapılan devir işlemleri sonrasına
isabet edenler de dâhil olmak üzere kurum kazancından indirilebilir” şeklinde değiştirilmektedir. Ayrıca teklifin Geçici -1 inci maddesiyle de
konuyla ilgili devam eden incelemeler ve tarhiyatlar sonlandırılmaktadır.
Yapılan
bu düzenlemenin ekonomik etki analizi nedir? Neden getiriliyor? gerekçede
açıklama yok. Ancak Dünya uygulamalarına baktığımızda birçok ülkenin bu
uygulamayı “anti-abuse” yani kötüye kullanım olarak nitelediği ve bu tür bir
finansman gider indirimine izin vermediğini görüyoruz. Örneğin bu uygulama 2020 yılında Polonya’da açıkça
engellenmiştir[1].
Bununla birlikte bazı AB ülkelerinde
özellikle ATAD (Anti Tax Avoidance Directive) kapsamında finansman gider
kısıtlaması olduğu dikkate alındığında ki bu EBİTDA’nın % 30 ile sınırlıdır, bu
sınıra kadar indirilebileceği yorumlarına rastlamak mümkün. Japonya da ise
benzer şekilde debt push-down uygulamasına vergi kanunlarınca izin verilmemekte
ancak mahkeme, bu işlemin altındaki ekonomik gerekçeye bakılması yani gerçekten
bir ekonomik neden olduğu durumda izin verilebileceği görüşleri mevcut. Bizim
uygulamamızda ise finansman gider kısıtlamasının olması mı? Yabancı
yatırımcıların çekilmesi mi? bu yönde
adım atmaya neden oldu bilinmez? Ancak borç kullanarak Türkiye’de bir şirket
hisselerini alıp sonradan devir suretiyle birleşme olduğunda bu giderler kanun
teklifi yasalaşırsa birleşilen şirket karından indirilebilecek. Bunu da vergi
harcamasını artırıcı bir adım olarak not etmek gerekir.
Timur
Çakmak
KPMG
Türkiye Vergi Bölümü Başkanı