İ.
HALİL BAĞDINLI
TİCARET SİCİLDE YAŞANAN TEMEL SORUNLAR
Global bazda yaşanan
ekonomik ve finansal sorunların ülkemizde de ciddi yansımaları olmakta ve iş
hayatı daha önce tecrübe etmediği çoklu problemlerle yüzleşmiş bulunmaktadır.
Yaşanan problemlerin büyüklüğü işletmeleri derinden etkilemekte, bu süreçte de
işletmeler yeni pazarlar bulunması, üretimde verimlilik artışları gibi çözümler
yanında sermaye artışı, birleşmeler gibi farklı yöntemlerle de optimal çözümler
üretmeye çalışmaktadırlar. Ancak üretilen bazı çözümler Ticaret Sicil
Müdürlüklerine takılmakta ve adım atılamaz hale gelinmektedir.
Ticaret sicil işlemleri
şüphesiz iş hayatında özel bir güvence oluşturmakta, işletmelerin tapu
kayıtları gibi ortakların tüm hakları resmi kanalda güvenceye alınmaktadır.
Ticaret Sicil bu süreçte yasal düzenlemelerle hareket etmekte, ancak bazı
durumlarda da gerek yasal düzenleme ve gerekse de uygulama ve yorum
farklılıkları da ciddi sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle İdarenin Ticaret
Sicil işlemlerinde iş hayatının gerçeklerini daha fazla göz önünde bulundurarak
düzenlemeler yapmasında fayda görüyoruz.
Bu
kapsamda yaşanan en ciddi sorunların başında sermaye artırımları gelmektedir.
Özellikle teknik iflas durumundaki şirketlerin sermaye artışına karar vermeleri
yeterli olmamakta, Ticaret sicilin itirazlarını da aşmaları gerekmektedir.
Bilindiği
üzere teknik iflas olarak kısaca ifade edilen durum “Sermayenin kaybı, borca
batık olma durumu” başlığı altında Türk Ticaret Kanunu’nun 376. Maddesinde
düzenleme altına alınmıştır. Anılan madde konuyu, aşağıdaki şekilde 3 durumu
dikkate alarak ele almakta ve düzenlemektedir.
- Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni
yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kalması
- Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni
yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması
- Şirketin borca batık durumda olması, daha açık
ifadeyle sermayenin tamamının tüketilmesi ve varlıkların borçları ödemeye
yetmemesi.
Bu üç durumdaki firmaların, sermaye artırımlarına dair usul
ve esaslar ise “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun
376 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğin” 10. maddesi ile yapılmıştır. Bu düzenleme uyarınca;
“Halka açık anonim şirketler için
sermaye piyasası mevzuatı hükümleri saklı kalmak kaydıyla genel kurul
tarafından;
a) Sermayenin zarar sonucu ortaya
çıkan kayıp kadar azaltılması ile birlikte eş zamanlı olarak istenilen tutarda
artırımına karar verilebilir. Sermayenin azaltılması işlemi ile birlikte eş
zamanlı sermaye artırımında nakdi sermaye taahhüdü Kanunun 344 üncü ve 585 inci
maddelerine uygun olarak ödenir.
b) Sermayenin zarar sonucu ortaya
çıkan kayıp kadar azaltılması yoluna gidilmeden sermaye artırımına karar
verilebilir. Bu şekilde yapılacak sermaye artırımında, tescil edilecek sermaye
ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içerisinde
korunmasını sağlayacak tutarın sermaye artırımının tescilinden önce ödenmesi
zorunludur.
c) Aynı genel kurul
toplantısında, bedelleri tamamen ödenmek suretiyle, (b) bendindeki koşul
aranmaksızın, sermayenin istenilen düzeyde artırılmasına ve daha sonra
azaltılmasına karar verilebilir. Bu şekilde gerçekleştirilecek işlemler
sonucunda, tescil edilecek sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az
yarısının özvarlık içinde korunması
zorunludur.”
Özellikle bu düzenleme ile getirilen, borca batık durumdaki
şirketlerde sermaye artışının mevcut sermayenin yarısını koruyacak tutarda
olması zorunluluğu uygulamada ciddi sorunlara yol açmaktadır. Örneğin
10.000.000 TL sermayeli şirket geçmiş yıllar boyunca 15.000.000 TL zarar
etmişse, borca batık duruma gelinmekte, şirket öz kaynağı (– 5.000.000 TL)
olmaktadır. Bu durumda sermaye artış kararı alınırsa, Ticaret Sicil 10.000.000
TL sermayenin en az yarısına ulaşılmasını şart koştuğu için en az 10.000.000 TL
tutarında sermaye artışı yapılmasını beklemekte, bu tutarın altındaki tüm
sermaye artışları ret edilmektedir. Bu durumda bu tür sınırlamalar işletmelere
hiçbir taze kaynağın girmemesi gibi sonuç doğurmaktadır. Bu konuda anılan tebliğe eklenen geçici madde
ile 1/1/2025 tarihine kadar, Kanunun 376 ncı maddesi
kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan
hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan
kur farkı zararlarının tamamı ile 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden
kiralamalardan kaynaklanan giderler, amortismanlar ve personel giderlerinin
toplamının yarısı dikkate alınmayabilir.” şeklinde yapılan düzenleme ile olumlu
bir adım atılmış olmakla birlikte, özellikle borca batık şirketlerde nakdi
sermaye artışına hiçbir şekilde sınırlama getirilmemesi gerektiğini
düşünmekteyiz.
Teknik iflas durumunda yaşanan bir diğer sorun ise “Birleşme”
işlemlerin de yaşanmaktadır. Zira Ticaret Sicil uygulamada, birleşme
işlemlerinde birleşilen şirketteki sermayenin birleşme sonrasında en az
yarısının korunmasını şart koşmaktadır. Bu talep uygulama da, bir çok
birleşmeyi imkansız hale getirmektedir. Bu konuda, Ticaret Sicilin en şaşırtıcı
uygulaması ise teknik iflas durumunun hesaplanması konusunda yaşanmaktadır.
Ticaret Sicil birleşme durumunda teknik iflasın hesaplanmasında, yukarıda
bahsedilen kur farkları ve 2020 ile 2021 yıllarına ait kiralama, amortisman ve
personel giderleri dikkate alınmaz yönündeki düzenlemeyi birleşme için kabul
etmemektedir. Dolayısıyla aynı konuda iki farklı uygulama ile
karşılaşılmaktadır. Bu nedenle yapılacak düzenleme ile, birleşme işlemlerinde
de birleşilen şirkette sermayenin en az yarısının korunup korunmadığının
hesabında, henüz ifa edilmemiş yabancı para
cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararlarının tamamı ile 2020 ve 2021
yıllarında tahakkuk eden kiralamalardan kaynaklanan giderler, amortismanlar ve
personel giderlerinin toplamının yarısının da dikkate alınmaması sağlanmalıdır.
Ticaret sicilde yaşanan bir diğer önemli
sorun ise, sermaye artırımında önceki sermayenin bir bölümünün ödenmemesi
durumunda yaşanmaktadır. Bu konuda TTK’nun 456/1. Maddesinde aşağıdaki
düzenlemeye yer verilmiş olmasına rağmen uygulamada sorunlar yaşanmaktadır;
“İç kaynaklardan yapılan artırım
hariç, payların nakdî bedelleri tamamen ödenmediği sürece sermaye artırılamaz.
Sermayeye oranla önemli sayılmayan tutarların ödenmemiş olması sermaye
artırımını engellemez.”
Ticaret
sicil uygulamada önceki sermayenin bir kısmının ödenmediği durumda sermayeye
oranla önemli sayılmayan tutarın ne olduğuna karar verememekte ve genellikle
önceki sermayenin tamamının ödenmediği durumlarda tutarına bakmaksızın yeni
sermaye artışına izin vermemektedir. Özellikle küçük ortakları koruyucu
olduğunu düşündüğümüz bu düzenleme bazı durumlarda iyi niyetli olmayan küçük
ortakların şirkete ciddi zarar vermesi sonucunu da doğurabilmektedir. Bu
nedenle idarenin mutlaka sermayeye
oranla önemli sayılmayan tutarın” ne olduğuna karar vermesinde fayda görüyoruz.
İş
hayatının çok zorlu sürecinde Ticaret Sicil işlemlerinde ortakların haklarını
koruyucu düzenleme ve uygulamalara devam edilirken, gerek sermaye artışını
kısıtlayan, gerek birleşmeleri imkansız hale getiren düzenleme ve uygulamaların
da gözden geçirilerek ülkemiz realitesine uygun düzenlemeler yapılmasında fayda
görüyoruz.
