Oyun Teorisi Işığında Vergi Uyumunun Analizi: Türkiye’de Güncel Uyum ve Denetim
Başlarken hafızaları tazelemek gerekirse, oyun teorisini başkalarının kararlarının da bizim kararlarımızı etkilediği durumlarda karar alma bilimi olarak tanımlamak mümkün. Oyun teorisine ilişkin en bilinen örnek ise “Mahkumun İkilemi” (The Prisoner’s Dilemma). Bu örnekte iki şüpheli tutuklanır ve birbirlerinden ayrı tutulur. Eğer ikisi de sessiz kalırsa, ikisi de kısa bir ceza alır. Biri diğerini ihbar eder, diğeri sessiz kalırsa, ihbar eden serbest kalır, sessiz kalan ise uzun bir ceza alır. İkisi de birbirini ihbar ederse, ikisi de orta uzunlukta bir ceza alır.
Oyun teorisi, her ne kadar hissettirmese de rekabetten iş birliğine, pazarlık süreçlerinden uluslararası ilişkilere kadar geniş bir alanda hayatımızın içinde. Vergi sistemi de bu konuya bir istisna değil, çünkü hem mükellefler hem de vergi otoriteleri bir anlamda birbirlerinin hamlelerini dikkate alarak strateji geliştirmekteler.
Türkiye’de mükellef–vergi idaresi etkileşiminin genel hatlarıyla aşağıdaki stratejiler üzerine kurulu olduğunu söyleyebiliriz:
— Mükellefler: Tam uyum, kısmi uyum veya beyan dışı bırakma (kayıt dışı).
— Vergi idaresi (Gelir İdaresi Başkanlığı): Geniş kapsamlı denetim, risk odaklı denetim veya düşük yoğunlukta denetim.
Denetim oranlarının düşük olduğu ortamlarda bazı mükelleflerin beyana tabi gelirlerini beyan dışı bırakma eğilimine girmeleri olağan bir davranış. Bu tip davranışların yaygınlaşması halinde idare de vergi gelirlerinin kaybedilme riskine karşılık olarak daha sıkı denetimler uygulayabilir. Bu durum doğal olarak mükelleflerin kayıt dışılık tutumlarındaki maliyet/fayda hesabını değiştirir. Zamanla her iki taraf da davranışlarını ayarlar ve oyun teorisinde Nash dengesi olarak da anılan belli bir “denge noktasına” ulaşılır. Vergi uyumundaki oyunculara ait etkileşimin uç noktalarını temsil eden dört köşeyi aşağıdaki tablodaki gibi özetleyebiliriz:
|
Vergi İdaresi: Yüksek Denetim |
Vergi İdaresi: Düşük Denetim |
Mükellef: Tam
Uyum |
Mükellef: Vergisini öder, ceza
riskinden kurtulur. İdare: Vergisini toplar, denetim
maliyetine katlanır. |
Mükellef: Vergisini öder, ceza
riskinden kurtulur. İdare: Vergisini toplar, denetim maliyetine katlanmaz. |
Mükellef: Vergisel Uyumsuzluk |
Mükellef:
Tespiti
halinde vergi ziyaı cezası, gecikme faizi ve vergi aslı öder. Hapis
cezası riskiyle karşılaşabilir. İdare: Vergi gelirini geri
alır, cezai yaptırım uygular. |
Mükellef: Tespit edilmediği senaryoda
ödenmemiş vergilerin finansal getirisini
elde eder. İdare: Vergi gelirini kaybeder, fakat denetim maliyetinden kaçınır. |
Bu noktada oyun teorisinin bizi yönlendirdiği sonuç şudur: Tarafların denetim ve uyum tercihleri birbirini sürekli etkiler ve denge, vergilere karşı karşılıklı stratejik yaklaşımlarla belirlenir.
Günümüzde daha büyük sıklıkla karşılaştığımız “Vergi Beyanlarının Revizyonu Teftişi Çalışması”, “Yüksek Gelir Grupları Gözetim ve Uyum Programı” gibi yeni uygulamalar, yapay zeka destekli vergi denetimleri, sayıları artan izaha davetler, tebligatlar ve bilgi isteme yazıları düşünüldüğünde, kamuda mükellef ve idare arasındaki ilişkinin “denge noktasından” uzakta olduğu görüşünün hakim olduğunu tahmin etmek güç değil. Artan denetimler de mükellef–idare ilişkisinde oyunun kurallarının yeniden şekillendiğine işaret ediyor.
Bu denetimlerin kapsamına giren kişilerin ağırlıklı olarak aşağıdaki gruplardan oluştuğunu gözlemliyoruz:— 2023–2024 yıllarında gelir vergisi beyannamesi vermemiş, potansiyel gelir ve harcama düzeyleri beyanlarıyla örtüşmeyen şirket ortakları,
— Halka açık şirketlerden temettü
geliri (kar payı)
elde edip beyanname
vermeyen kişiler,
— Çift işveren
ya da beyan sınırını aşan ücret geliri
elde eden ücretliler,
— Gayrimenkuller üzerinden kira geliri elde edip beyanda bulunmayan kişiler.
Ek olarak, mükellefler geçmiş yıllarda beyanname vermiş olmalarına karşın, ilgili yıllarda indirim konusu yapılmış olan giderlerine ilişkin bilgi ve belgelerin idare tarafından talep edildiği senaryolarla da karşılaşabiliyor. Bu denetimler artan oranda teknoloji ve yapay zeka tabanlı uygulamalarla da destekleniyor. Bu teknolojik yaklaşım özellikle idarenin yüksek risk gruplarını önceliklendirmesi ve riskli durumların tespiti noktasında kullanım alanı buluyor. Yine her ne kadar genel algı tespitinin daha güç olduğu yönünde olsa da, beyana tabi yurtdışı gelirleri için de Türkiye’nin OECD Otomatik Bilgi Değişimi anlaşmasına imzacı olduğunu belirtelim. Dolayısıyla oyun teorisi açısından bakıldığında, “idarenin oyunda elini güçlendirdiği ve stratejisini sıkılaştırdığı” yorumunu yapmak yanlış olmaz.
Mevcut durumda uygulamalar gösteriyor ki idare kanadından geçmiş yıllarda nispeten daha düşük düzeyde gözlemlediğimiz denetim ve incelemeler, kayıt dışılığı azaltma ve mükellefleri vergide uyuma teşvik etmek amacıyla son dönemde artışta. Bu denetimlerin yeni programlar ve teknolojik altyapıyla da destekleniyor olması ise buraya önemli bir kaynak ayırıldığının bir göstergesi. Yine de bu denetimlerin ilk aşamada “gönüllü uyum” anlayışıyla gerçekleştirildiğini belirtmekte fayda var. Yani uzun ve yorucu inceleme ve matrah takdiri süreçlerinin yerine, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 370 inci maddesinde düzenlenmiş olan “İzaha Davet” süreçleri kullanılarak, idarenin ön tespitlerine ilişkin mükelleflerin potansiyel uyumsuzluklara ilişkin açıklamaları yapmasına ve izahların kabul gördüğü durumlarda inceleme süreçlerinden muaf tutulmalarına olanak sağlanıyor.
İdare tarafindaki tüm bu adımların mükellefler tarafindaki yansıması ise işin önemli bir diğer boyutu. Bakanlık verilerine göre 2024 yılında toplamda 159,8 milyar liralık vergi matrahını eksik beyan ettiği belirlenen ve bakanlığın radarına takılan kişi sayısı 78,187. İçinde bulunduğumuz 2025 yılında da gönüllü uyum süreçleri nedeniyle beyan ve vergi tahsilatında önemli bir artış öngörülüyor. Dolayısıyla bu senaryoda Türkiye’deki “vergi oyununda” yeni Nash dengesinin daha yüksek denetim ve daha yüksek uyum rotasında konumlandığını ileri sürmek yanlış bir varsayım olmaz. Yine de gelecek dönemde eğer gönüllü uyum uygulamaları kapsamında kayıt dışılıkta hatırı sayılır bir azalma görülmezse, idarenin vergi incelemeleri ve cezalarla vitesi daha da artırması yüksek bir olasılık. Bu senaryoda ise tüm mükelleflerin beyana tabi gelirlerini dikkatlice gözden geçirmeleri ve vergiye uyum konusundaki maliyet/fayda hesaplarını tekrardan yapmaları gerekecek.
Önümüzdeki dönemde teknolojik denetim araçlarının artışıyla birlikte idarenin elinin daha da güçleneceği açık. Dolayısıyla mükellefler açısından oyunun kazanan tarafında olmanın yolu, artan denetimlere uyum sağlamaktan geçiyor. Türkiye’deki vergi denetiminin yeni dengeleri ışığında geçmiş yıllara dair olası beyan dışı bırakılmış gelirleriniz için ya da idareden gelen izahat talepleriyle ilgili vergi profesyonellerinden destek almanızı tavsiye ediyoruz. Çünkü bu oyunda doğru hamleyi yapmak, çoğu zaman oyunun gidişatını tamamen değiştirebilecek potansiyele sahip.
