Son dönemde bankaların ödeme işlemlerini
kendi bünyeleri üzerine çekmek, ödemelere aracılık yapmak amacıyla şirketlere sunduğu
promosyon kapsamında değerlendirilebilecek teşvik veya primler konusunda vergi
denetim birimlerinin, primi elde eden şirketlere cezalı KDV tarhiyat yapmalarının, KDV Kanununun mantık ve uygulamasına uygun olup olmadığı tereddüt yaratmıştır.
Öncelikle önemine binaen tekrar tekrar
vurgulamak gerekse de, Anayasa’nın 73 üncü maddesinde; herkesin, kamu giderlerini karşılamak üzere,
mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Vergi yükünün adaletli ve
dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacı olduğu, ve yine Vergi,
resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği
veya kaldırılacağı, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin
muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun
belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisinin Cumhurbaşkanına
verilebileceğinin de hüküm altına alınmış olduğunu unutmamak gerekir. Üst hukuk normu
olarak Anayasa, bu maddeyle, vergi uygulamalarının nasıl yapılabileceği
açıklarken, çağdaş vergileme prensiplerinden kanunilik, genellik, belirlilik,
adalet, tarafsızlık ve eşitliğin de gerekliliği maddenin lafzı ve ruhuna
işlenmiştir.
Diğer taraftan bir vergi kanun maddesinin
nasıl anlam ifade ettiği ve nasıl okunacağı veya yorumlanacağı Vergi Usul
Kanunu’nun 3 üncü maddesinde belirtilmiş olup buna göre; Vergi kanunlarının
lafzı (sözle anlatılan anlamı) ve ruhu ile hüküm ifade edeceği, lafzın açık
olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat,
hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısının göz
önünde tutularak uygulanacağı açıklanmıştır. Dolayısıyla, bir vergicinin vergi kanunlarını
öğrenmeye veya uygulamaya başlamadan önce ilk öğrenmesi gereken hususlardan
birisi VUK’nun 3 üncü maddesindeki bu açıklamadır.
Anayasa’nın bu üst normu ve VUK’nun yukarıda
belirtilen 3 üncü maddesine konumuza özgüleyerek öncelikle KDV Kanununun
lafzına ve sonra ruhuna yani amacına veya gerekçesine bakarak ithalata aracılık
eden banka tarafından teşvik kapsamında şirketlere verilen bir prim üzerinden
KDV hesaplamak gerekir mi gerekmez mi karar verelim.
KDV Kanununun; 1/1 inci maddesinde,
Türkiye'deki ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti
çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV'ye
tabi olduğu hüküm altına alınmış ve 4 üncü maddesinde hizmetin,
teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu ifade edilmiştir. Bu işlemlerin, bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak,
temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi
yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği belirtilmiştir.
İthalat işlemine aracılık işlemi karşılığı
verilen primlerin bir teslim veya teslim sayılan hal olmadığı için hizmet
kapsamına girip girmediğinin değerlendirilmesi gerekir.
KDV Kanununda belirtildiği üzere bir hizmetin
KDV’ye tabi tutulabilmesi için ticari, zirai ve serbest meslek faaliyeti
çerçevesinde hizmetin Türkiye’de yapılması veya hizmetten Türkiye’de
faydalanılması KDV uygulaması için yeterlidir. Ancak bankaların yapmış olduğu
söz konusu ödemeler bir hizmet karşılığı değildir.
Uygulamada bir bankanın ithalat işlemine
aracılık yaptığı durumda dört taraf ve bir işlem bulunmaktadır. Bunlar:
·
İthalatçı
·
İhracatçı
·
Amir Banka
·
Lehtar Banka
·
Para
transferine aracılık işlemi
Bu işlemler nedeniyle, Banka ödemeyi kendi
nezdinde gerçekleştirebilmek amacıyla şirketlere bir nev’i teşvik primi veya promosyon vermektedir, Haliyle burada Banka promosyon veya teşvik
vererek ithalat işlemine aracılıkta ithalatçının kendi bankasını tercih
etmesini planlarken, banka şirketten bir hizmet almamakta ve bir hizmet
karşılığı ödemede bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla bunun bir mal veya
hizmet alan bir alıcıya, satıcının
belirli bir miktar veya tutarda sağlayacağı promosyondan bir farkı bulunmamaktadır.
Promosyon uygulamasında mal veya hizmeti alan kişi karşı tarafa bir hizmet
sunmaz sadece bir faydadan ilave bir bedel ödemeden yararlanır ki KDV Uygulama
tebliğinde açıkça belirtildiği üzere bırakın alıcıyı, promosyon teslim yapan
veya hizmeti ifa eden satıcı veya hizmeti sunun açısından dahi KDV’ye tabi
görülmemiştir.
Konuyu KDV Kanunu kapsamında hizmetin
tanımından yani kanunda hizmeti tanımlayan 4 üncü maddenin lafzından hareketle her
bir işlem için açıklayacak olursak; Hizmet:
·
Bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak,
temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek; İthalat işlemini gerçekleştirecek
olan şirket burada Amir banka için herhangi bir hizmet vermemektedir. Herhangi
bir şey yapmamakta, herhangi bir işlem, imalat onarım, temizlemek, muhafaza
veya herhangi bir şeyin hazırlanması veyahut değerlemesini yapmamaktadır.
Özetle, ithalatçı şirket sadece amir
bankanın ödeme işlemine aracı olmasını kabul etmektedir.Hal böyle olunca, şirket
tarafından ithalat ödemelerini yapmak için seçilen bankaya, ithalatçı
tarafından sağlanan bir fayda yoktur.
·
Kiralama konusunda
şirket olarak yine burada bankaya
herhangi bir hak kullandırma vs gibi royalti veya gayri maddi hak oluşturacak
bir kiralama işlemi yoktur. Ayrıca bankaya yapılan fiziki bir kiralama da
yapılmaktadır. Yani banka tarafından ödenen işlem bir kiralama karşılığı
değildir.
·
Bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek: İthalatçı şirket olarak, ithalata aracı olarak
şeçilen bankaya bir şeyi yapmama da taahhüt edilmemektedir. Diğer bir ifadeyle
bankanın ödediği tutar ithalatçının bir şeyi yapmama taahhüdü karşılığı
değildir. Bu işlemde ithalatçı şirket, sadece bankanın ithalat bedelini ödemeye
aracılık etme teklifini kabul ederek kapsamda bankanın sağladığı promosyonu kabul
edilmektedir ki bu bir şeyi yapmama taahhüdü olarak yorumlanamaz.
·
Hizmetin tanımındaki “gibi”
ifadesi incelendiğinde bir hususun hizmet olarak akdedilebilmesi için özetle
aktif olarak bir şeyi yapmak veya pasif kalarak yapmamayı taahhüt etmeye benzer
bir işlemin olması gerektiği görülecektir. Eğer kanunun 4 üncü maddesinin 1
inci fıkrasında sadece; teslim ve teslim
sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemin hizmet sayılacağı ifadesi
olsaydı, bu durumda dayanağı ne olursa olsun ticari, zirai ve mesleki faaliyet
kapsamında alınacak herhangi bir paranın karşılığı hizmet olarak sayılarak KDV’nin
konusuna girdiği iddia edilebilirdi. Ancak söz konusu 4 üncü madde hizmeti,
teslim veya teslim sayılan haller ile ithalat dışındaki işlemler olarak
tanımladıktan sonra “İŞLEM”leri de tanımlamış ve bu işlemleri bir şeyi yapmak,
işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek,
hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak gibi aktif ve bir şeyi yapmamayı taahhüt
etmek gibi pasif şekillerde gerçekleşebileceği belirtmiştir.
Bu nedenle, KDV Kanununun 1, 4 ve 5 inci
maddelerinin lafız ve gerekçelerine bakıldığında bankanın promosyon/teşvik
kapsamında şirketleri kendi portföyüne çekmek için yaptığı ödemelerin bir
hizmet olarak değerlendirilemeyeceğini düşünüyoruz. Söz konusu bankalar tarafından
ithalatına aracılık yaptığı şirketlere aktarılan bu tutarların banka açısından
ticari faaliyetini geliştirmek için katlanılan bir pazarlama, satış gideri,
ithalatçı şirket açısından ise Kurumlar Vergisine tabi bir gelir olarak dikkate
alınacağı tabiidir.
Ayrıca, banka ve sigorta şirketlerinin Finansal Kiralama Kanununa
göre yaptıkları işlemler hariç olmak üzere, bankerlerin yapmış oldukları banka
muamele ve hizmetleri nedeniyle kendi lehlerine almış oldukları paralar 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun madde 17/4-3 uyarınca KDV’den istisna
edilmiştir. Bankaların ticari faaliyetlerini geliştirmek amaçlı vermiş
olduğu teşvik veya promosyonları, KDV uygulama tebliğinde açıklanan
promosyon hizmetlerine benzer nitelikte değildir. Bu nedenle, işlem olarak KDV den istisna olan
bir konu ile ilgili olarak verilen bir teşvik veya promosyonun muhakkak surette
bankanın yarattığı ancak vergiden istisna edilen katma değerin bir uzantısı
olarak ele alınması gerektiği ve KDV’ye tabi olmayacağı da değerlendirilebilir.
Ayrıca yapılan incelemeler nedeniyle rapor değerlendirme
komisyonlarında gerekçesi olarak ithalatçıların ithalat bedeline aracılık
yapılması amacıyla bankaya bir finansman imkanı sağlandığı bunun da post
finansman hizmeti olarak değerlendirilerek, banka tarafından alınan primlerin
post finansman hizmeti sunumunun bir sonucu olarak KDV’ye tabi olduğu gibi
argümanların ileri sürüldüğü görülmüştür. Ancak böyle bir durumda bankalara
yatırılan mevduatın karşılığı alınan faiz tutarlarının da bir hizmet sunumu
olarak KDV’ye tabi tutulma sonucunu doğuracağı açıktır ki mevcut KDV mevzuatı
ve buna paralel uygulamada bankalara yatırılan mevduat nedeniyle bankaya
verilen bir hizmet söz konusu olmayıp yapılan işlem bankaya para yatırılarak
paranın değerlendirilmesi işlemidir. Bu işlemde bir hizmet ifasından bahsetmek
mümkün olmayıp tam tersi mevduatı değerlendirerek sahibine faiz ödeyen şirket
bu değerlendirme örneğin kredi vermek suretiyle elde edeceği gelir KDV Kanunun
17/4-e kapsamında KDV’den istisnadır. Dolayısıyla, ithalatçıların ithal bedellerini
ödemeleri nedeniyle ilgili bankaya para yatırması ve karşılığında promosyon
olarak prim elde etmesi ile bankaya mevduat yatırıp faiz geliri elde etme
arasında özellikle post-finansman açısından bir fark yoktur. Buradaki her iki
tür gelir de ticari kazanca dahil edilerek vergiye tabi tutulması gerekirken,
herhangi bir hizmetin karşılığı olmayan bu tutarlar üzerinden KDV hesaplanması
hem KDV Kanununun ilgili maddelerinin lafzı hem de ruhu olarak ifade ettiğimiz
gerekçesi ile uyumlu olmayacaktır.
Sorumlu vergicilik
bakışıyla…
Bugünlerde yaygın
olarak yürütülen vergi incelemeleri ile ithalatçıların ithalat bedellerini
ödemek amacıyla bankaları aracı kılması ve paralarını ödeme amacıyla bu
bankalara yatırması işlemini teşvik etmek amacıyla bankalarca ithalatçılara
verilen teşvik, prim veya promosyon adı altındaki ödemelerin, mevduat yatırma
işleminden bir farkının olmadığı, ve KDV Kanunu açısından bir hizmet
sayılmayacağı, dolayısıyla da KDV’ye tabi tutulmaması gerektiğini
değerlendiriyoruz. Bu amaçla yapılan tarhiyatların veya tarhiyat aşamasındaki
işlemlerin bu gözle tekrar değerlendirilmeli uygun olur kanaatindeyiz.