ABD Ticaret Temsilciliği Ofisi (US Trade Representative Office), Amerikan orijinli dijital servis hizmet şirketlerini hedef alan ve Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülkede uygulamaya konulan ya da uygulamaya konulması planlanan dijital hizmet vergilerine karşı rekabet soruşturması başlattıklarını duyurdu.
2 Haziran’da US Trade Representative Office tarafından
yapılan duyuruda, 1974 Trade Act’in 301’inci maddesine göre Başkan tarafından
inceleme yapılması görevi verildiği belirtildi. Anılan yasal düzenlemeye göre
Amerikan Hükümeti, yabancı ülkelerin Amerikan ticaretine zarar verici adaletsiz
ve ayrımcılık içeren uygulamalarını tespit etmeleri halinde, bu ülkelere karşı
ithalat vergilerini yükselterek karşı yaptırımlar uygulamak yoluna gidebiliyor.
Soruşturmada hedef alınan ülkelerden biri de Türkiye
Duyuruda; Avusturya, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, AB,
Hindistan, Endonezya, İtalya, İspanya, Türkiye ve İngiltere uygulamaları
sayılarak, US Trade Representative tarafından bu ülke makamları ile iletişime
geçileceği, çıkarılan Dijital Hizmet Vergilerinin dayanaksız ve haksız bir
vergi uygulaması yaratıp yaratmadığının ve Amerikan şirketleri bakımından
ayırımcılık içerip içermediğinin değerlendirileceği belirtiliyor. Ayrıca, bu
uygulamalardan etkilenen tarafların da yorum ve şikayetlerini bu süreçte
bildirmeleri için çağrı yapılıyor. Buradaki temel argümanların, Dijital Hizmet
Vergilerinin öncelikli hedefin Amerikan şirketleri olması, Amerikan Vergi
sisteminin kurallarından ve uluslararası vergileme prensiplerinden sapılması,
vergilemede egemenlik alanı prensiplerine aykırılık oluşturması ve kazanç (kar)
yerine hasılatın vergilendirilmesi noktalarına odaklanacağı anlaşılıyor.
Türkiye’nin Dijital Hizmet Vergisi Uygulaması
Türkiye 7194 sayılı Kanunla Dijital Hizmet Vergisini (DST) yürürlüğe
koydu. DST Mart 2020 dönemi itibariyle uygulanmaya başlandı. Yapısı bakımından
karşılaştırıldığında, Avrupa’daki uygulama örneklerine paralel bir çerçeveye
sahip olduğu görülüyor.
Verginin konusunu basitçe özetlersek, dijital reklam, sosyal
medya, dijital ürünler ve dijital satış ve iletişim kanallarının sunulmasına
dönük hizmetler oluşturuyor.
Verginin mükellefiyeti ise 750 milyon Euro global gelir ve
20 milyon TL yurt içi geliri olan firmaları kapsıyor. Bu limitlerin birinin
aşılamadığı durumda, vergiden istisna olunuyor. AB ülkelerindeki
sınıflandırmanın da benzer bir şekilde yapıldığı ve benzer seviyede tutarlardan
oluştuğu görülüyor. Türkiye’deki vergi hem yerli hem yabancı firmaları kapsıyor.
Bu açıdan bakıldığında, yabancı firmalara dönük bir ayırımcılık yapmaktan
ziyade, Türkiye’de yerleşip yatırım yapan şirketleri mağdur ettiği
söylenebilir.
Türkiye’deki uygulamanın öne çıkan yanının vergi oranının
diğer ülkeler kıyasla çok yüksek belirlenmiş olması olduğu görülmektedir. Yüzde
7,5 oranındaki vergi; diğer ülkelerdeki yüzde 2-3 arasındaki vergi oranları ile
kıyaslandığında oldukça yüksek görünmektedir.
Verginin uluslararası vergileme bakımından tartışmalı bir
diğer yanı ise, çifte vergilemeyi önleme anlaşmalarının (ÇVÖA) kapsamına girip
girmediği konusudur. Her ne kadar gelir üzerinden alınan bir vergi niteliğinde
olsa da bu verginin Türkiye’nin imzaladığı ÇVÖA kapsamında olmadığı
değerlendirilmektedir. Bu durum, Türkiye’den elde edilen hasılat üzerinde, söz
konusu vergilerin ana merkezde ödenen vergilerden mahsup edilmesine imkan
tanınmaması nedeniyle ağır bir çifte vergi yükü oluşturmaktadır. Buradaki
amacın aslında bu şirketleri DST’yi uygulayan ülkelere gelip işyeri kurarak,
gelirlerini burada oluşturmaları ve gelir elde edilen ülkelere atfedilen
Transfer Fiyatlamasına uygun bir kar üzerinden vergi ödenmesini sağlamaktır.
Vergi Savaşlarının Sonuçları
Teknolojinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan
e.ticaretin yerel vergi sistemlerini zorlayan yapısı, ülkelerin ticaret
savaşlarında yeni bir cephe daha açılmasına neden olmuştur. Elektronik ticaret,
teknolojik olarak gelişmiş ve yenilikçi iş yapış şekillerine yatırım yapan
ekonomilerin diğer ülkelerin vergi rejimlerine takılmadan bu ülkelerden gelir
elde etmesine imkan sağlamıştır. Ancak görülen şu ki; net dijital hizmet
ithalatçısı olan ülkeler gerek kendi ülkelerindeki üreticileri korumak gerekse
ülkelerinden kaynaklanan geliri vergileyebilmek için Dijital hizmetleri
vergilemeye dönük alternatifler geliştirmektedirler. Kendi egemenlik
yetkilerine dayanarak yarattıkları yeni vergileme yöntemlerine karşılık, diğer
tarafın da ekonomik gücünü kullanarak karşı ticari yaptırımlarla buna tepki
vereceği anlaşılmaktadır.
2019 yılında 8 milyar dolar ihracat, 11 milyar dolar
ithalatımızın olduğu ve ilk 5 ihracat pazarımızdan biri olan ABD’nin uygulaması
muhtemel yaptırımlar tabi ki dış ticaretimiz ve ihracata yönelik çalışan
firmalarımız için önemli bir tehdit oluşturur.
COVID-19 salgını nedeniyle daralan ve ABD-Çin ticaret
gerilimi ile önünü göremeyen küresel ticaretinin, bu tür vergi savaşları
nedeniyle de yeni bir gerginlik yaşaması muhtemeldir. Ayrıca, ABD’deki iç seçim
süreci de değerlendirildiğinde bu tür konuların iç siyaset malzemesi yapılması
da olasıdır.
Diğer taraftan, Dijital Hizmet Vergileri uygulayan ülkelerin
argümanlarında da oldukça haklılık payı bulunmaktadır. OECD’nin BEPS aksiyon
planları çerçevesinde bugüne kadar etkili ve adil bir çözüm üretememiş olması,
e.ticaret yoluyla matrah aşındırmasına maruz kalan ülkeleri, kendi ülkelerinde
oluşan gelirleri vergileme noktasında bireysel çözümler bulmaya zorlamaktadır.
Ancak, uluslararası alanda genel kabul görmüş ve yerleşmiş vergileme
prensiplerine dayanmayan vergileme çözümleri, günün sonunda ülkelerin ekonomik
ve politik güçlerine bağlı olarak kalıcı ve uygulanabilir olacaktır.