2019, daralan ticaret ve sanayi üretimi hacimleri ile birlikte, merkez para otoritelerinin finansal koşulları genişletici politikaları uygulamaya aldığı bir yıl oldu. Diğer yandan, küresel ticaret savaşları ve Brexit gibi hem kısa hem de orta/uzun vadede etki potansiyeli yüksek önemli politik gelişmeler gündemi oluşturdu.
FED’in 2019 yılında da önceki sene yaptığı gibi faizleri yükseltip borçlanma maliyetlerini yukarı çekmesi beklenirken yılın ikinci yarısında peş peşe gerçekleştirdiği faiz indirimleri, dünyanın en büyük ekonomisindeki yavaşlamanın bir yansıması konumunda. Brexit süreci ile kendi içindeki dengeleri yeniden kurmaya çalışan AB, negatif faiz politikasına rağmen bir büyüme ivmesi yakalayabilmiş değil. Bu denklemin birer bağımlı değişkeni niteliğindeki diğer gelişmekte olan ekonomiler de artan küresel belirsizliğe, genişletici para politikası adımlarıyla cevap verdiler. Türkiye, Rusya, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika merkez bankaları politika faizlerini aşağı çeken ülkeler arasında yer aldı.
Bu küresel tablo içinde Türkiye’de 2018 çalkantısının ardından atılan adımlarla birlikte 2019 yılında beklenen daralma, yıl başındaki negatif büyüme öngörülerinden uzaklaşarak, sınırlı kaldı. Türkiye ekonomisi, yıl içinde yaşanan politik gerilimler ve uluslararası baskıya rağmen, beklenenden daha iyi bir performans gösterdi. Borçluluk seviyesini azaltan özel sektör ve pozitif seyreden cari denge, beklentiler çerçevesinde tek haneyi gören enflasyon gibi sebepler ile daha az kırılgan bir görünüm sergiledi.
Bankacılık sektörü de, önemli eğilim değişimlerinin yaşandığı 2019 yılında bu dışsal değişkenlere cevap verirken sektörel rekabet koşullarına da uyum sağlama gayretindeydi. Genel itibarıyla iş ortamını rahatlatmaya yönelik yapılan regülatif düzenlemelere karşın, teknolojik devrim ve yeni rakiplerin gücü, sektörün yapısal değişimlerine hız kazandırmaya devam etti. Ülkemizde ise sektör, küresel trendlere ek olarak aktif kalitesini korumak adına önemli bir performans gösterdi. 2018-2019 döneminde yaşanan çalkantıdan büyük hasar almadan çıkan ve “sınavını başarıyla veren” Türk bankacılık sistemi, finansal koşulların yeniden öngörülebilir seviyeye gelmesi ile birlikte yeniden büyüme trendine gireceğinin işaretlerini verdi.