Bakış 17

Yayınlanma Tarihi: 06 Şubat 2020



Dünya ekonomisinde önemli rol oynayan küresel ticaretteki korumacı eğilimler 2019’un bitişi ile birlikte geride kalıyor. ABD ile Çin’in birinci faz anlaşmayı imzalamaya hazırlandıkları bugünlerde, uzun süredir hemen herkesin risk ajandasındaki ilk madde olarak yer alan bu konu bir süreliğine kapanıyor. Belirsizliklerin adı değişirken küresel büyüme üzerindeki aşağı yönlü baskılar devam ediyor. Özellikle gelişmiş ülkelerin içinde bulundukları ve genişletici para politikalarıyla çare bulamadıkları durgunluk, başka diğer adımları gündeme getirecek. Gelişmekte olan ekonomiler ise yaşadıkları yavaşlamanın üstünden faiz araçlarını kullanarak gelme gayretinde.

Küresel yavaşlama ve AB’nin iç sorunları artık iyice belirgin durumda. Brexit sonrasında, Avrupa Birliği’nin içinden geçeceği süreç, en büyük ticari ortağı olması hasebiyle Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.

Türkiye 2019 yılını ekonomide yeni bir dengelenme süreciyle geride bıraktı. Bir yandan finansal kırılganlığın tedavisi amacıyla yapısal reform gereksinimleri gözle görülür şekilde ortaya çıkarken, diğer yandan jeopolitik riskler fiyatlandı. Ancak güney sınırlarımız ve doğu akdeniz havzasında oluşan dönemsel jeopolitik gerilimler, ekonomide dengelenme sürecini aksatmadı.

Geçtiğimiz yılı büyüme ile kapatan Türk ekonomisinin 2020 yılında büyüme trendine devam etmesini ve genel itibarıyla 2019’dan daha öngörülebilir geçmesini bekliyoruz.