Sigara üzerinden aldığımız vergilerin bütçeden enflasyona, kaçak sigara ticaretinden güvenlik politikalarına kadar geniş bir etki alanı var. 25 Aralık’ta Resmi Gazete’de yayımlanan 3328 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile sigara üzerindeki nispi ÖTV’nin düşürülmesi adımını bu anlamda irdelemek önem arz ediyor.
Sigaranın bütçeye
katkısı ne kadar?
Sigara bütçe
vergi gelirlerimiz içinde zaman içinde önemi artan bir kaynak. Henüz
kesinleşmiş sonuçlar elimizde yok; ancak 2020’de sigara (tütün ürünleri)
üzerinden Bütçe’ye aktarılan toplam ÖTV tutarı 61,5 milyar TL’ye ulaşmış olarak görünüyor. Bu tutarın üzerine sigaradan alınan yüzde 18 KDV’yi de eklediğimizde
sigaranın bütçe içindeki önemi daha iyi ortaya çıkıyor. Yıllık ortalamalara
bakacak olursak yıllık vergi gelirlerimizin yüzde 6 ile 8’inin sigaradan
kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 2021’de de sigaradan yüzde 6,6
artışla 65,5 milyar TL ÖTV geliri bekliyoruz.
Bir diğer
önemli nokta da tahakkuk ve tahsilat konusu. Vergi gelirlerimizin, tahakkuku
ile tahsilatı arasındaki makasın -tahsilat aleyhine- açıldığı son dönemlerde;
sigara sektörü üzerinden alınan vergilerin tahakkuk / tahsilat oranın yüzde
100’e çok yakın olduğunun da altını kalın çizgilerle çizelim. Yani tahakkuk
ettirdiğimiz her vergiyi kolay kolay tahsil edemediğimiz şu zamanlarda, hazine
nakit dengesi bakımından da çok kıymetli bir kaynak karşısındayız.
Sigarayı
nasıl vergiliyoruz ve şimdi ne değişti?
Sigarada
vergi sistemi üç vergi unsurunun bileşiminden oluşuyor; sigaranın perakende
fiyatına bağlı olan “nispi ÖTV”, paket başına sabit bir tutar olarak alınan “maktu
ÖTV” ve elbette yüzde 18 olarak alınan KDV. Bunlar dışında, modelin içinde bir
de “asgari maktu vergi” kalemi var; ancak bu kalem sigara fiyatı belli bir
satış fiyatının altına düşmeden devreye girmiyor.
Bizdeki vergileme
sistemini AB ülkelerinden ayıran en büyük fark, bizde sigara vergi yükünün
neredeyse tamamının “nispi vergiden” tahsil edilmesine karşın; AB’de “maktu
vergi” yani paket başına sabit ağırlıklı modeller kullanılıyor.
25 Aralık’ta
Resmi Gazete’de yayımlanan Karar ile bu sistemde oldukça önemli bir değişikliğe
gidilmiş oldu. Özetleyelim;
·
Nispi ÖTV oranı 4 puanlık ciddi bir azalışla yüzde 67’den
yüzde 63’e indirildi,
·
Paket başına sabit olarak alınan 48,51 kuruşluk maktu
vergi sabit kaldı ve bu tutar Haziran 2021 sonuna kadar da enflasyonla
güncellenmeyecek,
·
Asgari maktu vergide de bir değişiklik yapılmadı; bu
vergi kalemi de Haziran 2021 sonuna kadar da güncellenmeyecek,
Para
politikası ve maliye politikası uyumu bakımından önemli bir adım!
Sigaranın
enflasyon sepetindeki ağırlığının yüzde 5,7 olması; bu üründeki fiyat
artışlarının fiyatlar genel düzeyine de ciddi yansıması olacağı anlamını
taşıyor.
Ülkemizde, sigara
vergi yükünün neredeyse tamamının nispi vergiden tahsil ediliyor olması,
maliyet artışı ve bu artışların perakende fiyat üzerine yansımasında çarpık bir
ilişki yaratıyor. Bunu biraz daha açalım; yüksek oranda nispi vergi içeren bu
modelde, maliyet artışları ile perakende satış fiyatları arasında doğrusal
olmayan bir ilişki mevcut. Özetle, her türlü maliyet artışları perakende satış fiyatlarına
çok daha yüksek oranlarda yansıyor. Sigara sektöründe bu ilişkiyi “mali çarpan[1]”
mekanizması üzerinden izah ediyoruz. Vergi değişikliği öncesi mali çarpanın
büyüklüğü 9,3 seviyesindeydi. Yani maliyetlerdeki 1 kuruşluk artışın perakende
fiyata 9,3 kuruş olarak yansıması gerekiyordu. Nispi vergideki 4 puanlık azalış
ile mali çarpanın seviyesi 6,8’e gerilemiş oldu! Başka bir deyişle, artık 1
kuruş maliyet artışını karşılamak için 6,8 kuruşluk bir fiyat artışı yeterli
olacak. Bu iniş yeterli mi? Kuşkusuz yeterli değil ama doğru yolda atılmış bir
adım olarak değerlendirmek gerek.
Sigara
üzerindeki vergi yükündeki 4 puanlık azalışın -çarpan mekanizması üzerinden-
enflasyonu kontrole ciddi katkısı olacağı aşikar. Üreticilerin bu adımdan sonra
bir fiyat indirimi gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceklerini bilmemiz zor;
geçtiğimiz dönemde, sektörün vergi ve maliyet artışlarının fiyatlara tam olarak
yansıtmayarak sineye çektiğini görmüştük. Ekonomi politikası açısından daha
önemli olan nokta, orta ya da uzun vadede nispi vergi yapısındaki bu önemli
değişimle birlikte sektördeki fiyat değişimlerinin enflasyonu daha az tahrik
edeceğini öngörmemiz mümkün. Bu anlamda atılan bu adım para politikası ve
maliye politikası uyumu bağlamında devrimsel bir anlam ifade ediyor.
Not etmeden
de geçmeyelim; benzer adım Temmuz 2018’de de atılmış ve sigara vergi sisteminde
yapılan değişiklikle, nispi ÖTV oranı düşürülmüş ve mali çarpan 8’den 6,8’ye
indirilmişti. Ancak kısa süre sonra nispi vergi ilk indirildiği düzeyin de
(yüzde 65,25) çok üzerine yani yüzde 67’ye çıkarılmıştı. Temmuz 2018’deki
düzenlemenin amacı da mali çarpanı küçültmek suretiyle maliyet artışlarının
fiyatlara yansımasını sınırlamaktı. Bu açıdan baktığımızda da nispi ÖTV’yi
düşüren son yaklaşımın, enflasyon kaygısını başat unsur olarak
değerlendirdiğini söyleyebiliriz.
Bütçe
gelirlerinde bir kayıp olmayacak mı?
Elbette
atılan bu adımın bütçe gelirlerine etkisini görmek önemli olacaktır; ancak Asgari
Maktu vergi seviyesinde bir değişiklik yapılmadığı için, alt sınır korunmuş,
toplanan verginin belli bir seviye altına inmesi de engellenmiş durumda. Yukarıda
da belirtiğimiz üzere 2021 için öngörülen yüzde 6,6’lık ÖTV artışının
tutturulmasında bir sıkıntı olmayacağını söyleyebiliriz. Kaldı ki Temmuz-Aralık
dönemi için maktu ÖTV tutarında yapılacak bir ayarlama ihtimali de bütçe
gelirlerine olumlu yansıyacaktır. Bütçe gelirlerini korumak için bir başka ana
başlık da yasa dışı ticaretle kararlı mücadelenin devam etmesi olacaktır
diyebiliriz. Geçtiğimiz dönemde vergisi düşürülmüş olan yasal sarma tütün ve
kaçak sigara/yasadışı sarma tütün üzerine getirilecek tedbirlerin vergi
gelirlerine olumlu yansıması olacaktır.
Sigara için
nasıl bir vergileme modeli kurmalıyız?
Avrupa Birliği
ve dünyada birçok ülkenin yaptığı gibi, nispi ÖTV’yi kademeli olarak düşürürken
aynı anda maktu ÖTV’yi kademeli olarak yükseltmenin, hem mevcut vergi
gelirlerinde bir kayba yol açmayacak hem de fiyat indirimleri nedeniyle yaşanan
büyük vergi gelir kayıplarını da engelleyecek bir anahtar olduğu dikkat çekiyor.
Bu yaklaşımın enflasyon üzerinde de olumlu etkileri olacağını vurgulamamız
gerekiyor. AB üyesi ülkelerinin de, 2008-2009 yıllarındaki global krizden
çıkarken bu anahtarı yoğun şekilde kullandığı, yani nispi verginin düşürülerek
maktu vergi ile gelirlerini garantiye aldığı görülüyor.
Merkez
Bankası tarafından yayımlanan “Türkiye’de Tütün Ürünleri Piyasasında Firma
Stratejisi, Tüketici Davranışı ve Vergilendirme[2]” başlıklı çalışmada da mevcut vergileme
rejiminin firmaları fiyat değişikliklerine, tüketicileri ise daha ucuz ürünlere
yönelmeye teşvik ettiği ve bu durumun vergi kayıpları ve önemli fiyat
dalgalanmalarına neden olduğu ifade ediliyor. Çalışma’da, en uygun vergi
şemasının mümkün olan minimum nispi ve maksimum maktu ÖTV’yi içeren bir şema
olması gerektiğinin altı çiziliyor.
Nispi
ÖTV’deki 4 puanlık son düşüş adımının sözünü ettiğimiz modern yaklaşımları
takip ettiğini söylemek mümkün. Bu noktadan sonra mali otoritenin temel
görevinin, maktu ve nispi vergi dengesinde en optimal noktayı bulmak olduğu
söylenebilir.
Özetleyelim,
kurulması gereken yeni vergileme modelinin; fiyattan bağımsız, mali çarpan
mekanizması vasıtasıyla enflasyon üzerindeki etkisi sınırlandırılmış, ürün
fiyatlarını yüksekte tutarak toplum sağlığına hizmet eden, şeffaf ve öngörülebilir
bir vergi gelirleri rejimi yaratan bir model olması büyük bir öneme sahip olacaktır.
* Bu yazı Bloomberg HT’de yayımlanmıştır.
[2] Working
Paper NO: 15/18: “Firm Strategy, Consumer Behavior and Taxation in Turkish
Tobacco Market”
