Giriş
Gelir İdaresi, uzun
yıllardır alacağın şüpheli hale gelmesine ilişkin karşılık ayırma hakkının dava
veya icraya başlanma döneminde kullanılabileceği yönünde görüş[1]
vermektedir. Yargı kararları, VUK’nun 323’üncü maddesinde böyle bir belirleme
yapılmaması gerekçesiyle aksi yönde karar[2]
vermektedir. Yargı kararları aksi yönde olduğu için bu hüküm VUK taslağına 259/2’nci
maddeyle eklenerek kanunlaştırılmak istense de taslak yasalaşmadığı için mevcut
durum “görüş” olarak kalmıştır.
Konuya
İlişkin İdari Görüş ve Değerlendirmemiz
Tartışma;
karşılığın hangi yıl ayrılması gerektiği noktasından çıkamamışken, Gelir
İdaresi konuyu (iki ayrı özelgeyle[3])
bir adım daha ileri taşıyarak karşılıksız çeklere şüpheli alacak karşılığı
ayrılabilmesi için “karşılıksız” işleminin yapıldığı dönemde dava veya icra
takibi başlatılması yönünde ilave bir şart daha eklemiştir. Oysa,
alışageldiğimiz tartışmalı görüş, alacağın dava veya icraya ne zaman
verileceğine değil, takibin yapıldığı dönemde karşılık ayrılmasına
ilişkindi. Bu tartışma çözülebilir mi diye düşünürken, şüpheli alacak karşılığı
ayırabilmek için özel hukuktaki zamanaşımı süresinden daha kısa bir sürede dava
veya icraya gidilmesine dönük ilave bir
şart bizleri daha da şaşırttı.
Bir çekin
karşılıksız çıkması durumunda hamiller TTK’nın 714’üncü maddesinde yer alan
imkanları, örneğin protestoyu, kullanarak çek borçlularına karşı müracaat
hakkını kullanabilir. Ancak, bu protesto işlemi VUK’nun 323’üncü maddesinde yer
alan dava veya icra yerine geçmeyeceği gibi ilgili maddedeki “küçük alacaklar
için yapılan protesto” ile de bir ilgisi yoktur. Dolayısıyla, çek alacaklısının
elindeki imkanlardan ilki karşılıksız çıkan çekin borçlularına müracaatını
sağlayacak olan TTK’nın 714’üncü maddesindeki imkanları kullanmak olmasına
karşın bu imkan VUK anlamında alacağı şüpheli hale getirmez. Bu bir ara
çözümdür, zira henüz dava ya da icra safhasındaki bir alacaktan söz edemeyiz.
Çekin
karşılıksız çıkmasından sonra şüpheli alacak karşılığı ayrılmasını sağlayacak
olan dava veya icra işlemini, karşılıksız işleminin yapıldığı yılla sınırlayan
bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Karşılıksız çıkan çeklere ilişkin takip
yapılabilmesi bakımından zamanaşımı süresi TTK’nın 814’üncü maddesinde 3 yıl
olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla bir çek karşılıksız çıkıp buna ilişkin
alacak takibi süresi ibraz süresinin bitiminden itibaren 3 yıl boyunca gerçekleştirilmezse çeke bağlı takip hakkı
zamanaşımına uğramakta, ancak alacak ortadan kalkmamaktadır. Bu noktadan sonra,
alacaklının halen asıl alacak ilişkisine dayanarak ve çeki de delil başlangıcı
olarak beyan ederek dava hakkı saklı olduğu gibi sebepsiz zenginleşme
hükümleriyle alacağını takip hakkı da devam etmektedir.
Dolayısıyla,
ibraz süresinden itibaren 3 yıl içinde takip yapılmasa dahi alacak ortadan
kalkmamakta, alacak davasına ya da sebepsiz zenginleşme davasına konu
edilebilmektedir. Karşılıksız çıkan bir çek için karşılıksız işlemi yalnızca bu
takip haklarını başlatan bir işlemdir.
Bize göre yasal
düzenlemeler bu noktayı işaret etmekle birlikte; yukarıda belirttiğimiz iki
ayrı özelgede “…karşılıksız çıkan çekin karşılıksız çıktığına ilişkin
kaydın yapıldığı dönem itibariyle dava veya icra takibine başlanılması
gerekmekte olup…” açıklamasına yer verilmiş olup bu açıklamanın
yer aldığı özelgelerde buna ilişkin yasal bir dayanağa da yer verilmemektedir. En
az 3 yıllık zamanaşımı süresine sahip olan alacaklı için, icra veya dava
başlatma zorunluluğunu karşılıksız işlemiyle aynı yılla sınırlamanın
gerekçesini anlamak güçtür. Gelir İdaresi bu şartı öne sürerek alacaklıyı yasal
bir hakkını (3 yıllık zamanaşımı süresi) kullandığı için bir başka yasal
hakkından (şüpheli alacak karşılığı ayırmak) mahrum bırakmaktadır.
Yukarıda da
belirttiğimiz gibi, bir çek için karşılıksız işlemi yapılması başlı başına ne
şüpheli alacak karşılığı ayırmak için yeterlidir, ne de aynı dönemde dava veya
icraya gitmeyi zorunlu kılan bir işlemdir. Alacaklı, karşılıksız çıkan çek için
3 yıllık zamanaşımı süresince de yasal takip yoluna gidebilir, aynı dönemde
dava veya icraya başvurulmasına ilişkin yasal bir zorunluluk yoktur.
İlave olarak, Gelir
İdaresinin yine karşılıksız çeklere ilişkin verdiği bir özelgede[4],
alacağa karşılık ayrılması için Cumhuriyet Savcılığı’na başvurunun yeterli
olmadığı ve dava veya icraya gidildiği dönemde karşılık ayrılabileceğinin
belirtildiğini görmekteyiz. Dava veya icraya gitmeden, yalnızca Cumhuriyet
Savcılığı’na yapılacak suç duyurusuyla şüpheli alacak karşılığı
ayrılamayacağına dair bu görüşe biz de katılıyoruz. Zira, VUK’nun 323’üncü
maddesinde yer alan “dava” ibaresinden anlaşılması gereken alacağın tahsiline
dönük davalar olup ceza davası böyle bir imkan sağlamamaktadır.
Bu özelgede
asıl dikkat çekmek istediğimiz nokta ise, yazının başında yer verdiğimizi iki
ayrı özelgeden farklı olarak, bu özelgede karşılıksız işleminin yapılacağı
dönem ile dava veya icraya gidilmesi gereken dönem arasında bir bağlantı
kurulmamış olmasıdır.
Özelgeye konu
olan soru doğrudan bunu sormadığı için bu yönde bir cevap eklenmemiş olması da
olası olmakla birlikte, diğer özelgelerde özellikle belirtilmiş olan “karşılık
işleminin yapıldığı dönemde dava veya icra işlemlerinin başlatılması gerektiği”ne
dair açıklamanın tekrarlanmaması bu görüşten vazgeçildiği anlamına da
gelebilir. Bu nedenle bu görüşten vazgeçildiğini düşünmek için bir nedenimiz de
bulunmakla birlikte, konunun ilave bir özelgeye verilecek cevapta yeniden
takibinin daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz.
Sorumlu
Vergicilik Bakışıyla Değerlendirmemiz
Gelir İdaresi
şüpheli alacaklara ilişkin bazı noktalarda (avanslara karşılık ayrılması, yurt
dışından olan alacaklar için 5718 sayılı Kanunun da dikkate alınması gibi)
görüş değişikliğine gitmesine karşın dava veya icra ile karşılık ayrılacak
dönemin aynı olması konusunda görüş değişikliğine gitmedi.
Bu ihtilaf devam
ederken, çekler için karşılıksız işleminin yapıldığı dönemde dava veya
icraya gidilmemesi durumunda (ki 3 yıllık zamanaşımı ve sonrasında da
sebepsiz zenginleşme davası açılması imkanı olmasına karşın) şüpheli alacak
karşılığı ayrılamayacağına ilişkin görüş, konuyu daha da ihtilaflı hale
getirecektir. Yasal dayanağı olmayan ve mükelleflerin TTK’nın 814’üncü
maddesinden kaynaklanan zamanaşımı sürelerini kullanmasını engelleyen bu görüşün
değiştirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
[1] Son
olarak 8/5/2020 tarih ve 11395140-105[VUK-1-22925]-E.356140 sayılı özelgede
görüş tekrarlanmıştır.
[2] Danıştay
4. Dairesi 13.02.2014 tarih, 2010/3320 esas 2014/805 sayılı kararı
[3] Balıkesir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın
yayınladığı 11.09.2015 tarihli özelgesi,
İzmir Vergi
Dairesi Başkanlığı’nın 28.03.2012 tarihli özelgesi
[4] 8/5/2020
tarih ve 11395140-105[VUK-1-22925]-E.356140 sayılı özelge
