Giriş
19/12/2020 tarihinde yayımlanan
Resmi Gazete ile TCMB’nin reeskont işlemlerinde uyguladığı faiz oranı %15,75’e,
avans işlemlerinde uyguladığı faiz oranı ise %16,75’e yükseltildi. Konunun
vergi uygulamalarına yansıması bakımından, ortaklar cari hesapları (131-
Ortaklardan Alacaklar ve 331- Ortaklara Borçlar) ile kasa (100- Kasa)
hesaplarındaki yüksek tutarlı bakiyelere ilişkin faiz hesaplamalarında
(adatlandırma) da bu oranların kullanılması gerektiği genel kabul gördüğü için
“adat faizi” tutarlarının da artacağı belirtilmektedir. TCMB kısa vadeli avans
faizinin emsal alınması; mükellefler, inceleme elemanları ve Danıştay
tarafından da genel olarak kabul görmektedir.
Bu çalışmadaki amacımız, genel
kabul görmekle birlikte, bu oranın emsal faiz oranı olarak alınmasının gerçeğe
uygun sonuçlar vermediğini ve ilişkili kişilerle gerçekleştirilen işlemlerin
türlerine göre emsal faiz oranının nasıl belirlenmesi gerektiğine dair
görüşlerimizi açıklamaktır.
Uygulanacak
Faiz Oranının Belirlenmesi
Kurumlar vergisi
mükelleflerinin ilişkili kişilerle yürüttüğü (herhangi bir mal veya hizmet
hareketine dayanmayan) para hareketleri için Kurumlar Vergisi Kanunun (KVK)
13’üncü maddesi gereği emsale uygun faiz geliri hesaplaması gerekmektedir.
Ayrıca, kasa hesaplarındaki yüksek tutarlı bakiyelerin de esasen kasada
bulunmayıp ilişkili kişiler tarafından kullanıldığı varsayımı ile yine ilişkili
kişilere finansman temini hizmetinde bulunulduğu gerekçesiyle faiz geliri
hesaplanmaktadır.
Konunun ikinci boyutu,
ilişkili kişilerden alınan borçlara ilişkin faiz hesaplandığında bu faiz
giderlerinin da emsallere uygun olmasıdır.
Bu faiz gelirinin / giderinin
tutarı belirlenirken kullanılacak faizin emsale uygun olması gerekmekte olup
emsal tespitinde uluslararası uygulamalar çerçevesinde kabul gördüğü üzere
karşılaştırılabilir fiyat yöntemi uygulanmaktadır. Bu çerçevede, emsal faiz
oranı belirlenirken (iç ya da dış emsal olarak alınacak) işlemin
karşılaştırılabilir olması büyük önem taşımaktadır. Çünkü, emsal alınacak
işlemin, ilişkili kişilerle olan işlemlere uygulanabilmesi için vade, hacim,
ekonomik koşullar yönüyle birbirine
benzer olması, bu benzerlik bulunmadığında ise gerekli düzeltmenin yapılması
gerekir. Düzeltme yapılmasının imkan dahilinde olmaması durumunda ise karşılaştırmada
bu fiyat ya da oranlarının kullanılmaması gerekir.
a) İç
Emsal & Dış Emsal
Diğer tüm ilişkili kişi
işlemelerine ait emsal belirleme çalışmalarında olduğu gibi para hareketleri
açısından emsal belirlenirken öncelikle iç emsale başvurulması gerekmektedir.
Aşağıda sırasıyla iç emsal ve bulunmadığı durumlarda dış emsal yönüyle emsal
faiz oranının nasıl belirlenmesi gerektiğine dair görüşlerimizi açıklayacağız.
İç Emsal
Öncelikle, kurum ilişkili
kişilere para kullandırdığında, emsal faiz belirlenirken, iç emsal
olarak kurumun ilişkisiz bankalardan elde ettiği mevduat faizlerine ait
oranların tespit edilmesi gerekir. Eğer kurum aynı dönemde ve benzer hacimlerle
ilişkisiz bankalardan mevduat geliri elde etmişse öncelikle bu oranın dikkate
alınması, böyle bir mevduat kullanımı yok ise yine ilişkisiz bankalardan kullandığı
kredilere ilişkin faiz oranının dikkate alınması gerekir.
Bu önceliği tercih etmemizdeki
ana sebep alternatif getirinin tespitini sağlamaktır. Kurum ilişkili kişiye
borç verirken ilişkisiz bankalardan da mevduat açtırmışsa, kullandırdığı
paranın alternatif getirisinin mevduat faizi olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Ancak, aynı dönemde ve karşılaştırılabilir ölçüde mevduat faiz geliri yok ise
bu durumda ilişkisiz bankalardan kullandığı kredilerin maliyetine, yani kredi
faiz oranlarına başvurulması gerekir.
Kurum ilişkili kişilerden para
kullandığında dikkate alınacak emsal faiz oranı için de yine öncelikle iç
emsaldeki oranlara başvurulması gerekir. Burada borç para kullanan kurumun
ilişkisiz bankalardan kullandığı karşılaştırılabilir nitelikte kredilere ait
faiz oranının emsal olarak alınması gerekmektedir.
Dış Emsal
Kurumun, ilişkili kişilere
kullandırdığı paralara ilişkin iç emsal yönünden karşılaştırılabilir faiz oranı
bulunmaması durumunda dış emsale gidilmesi gerekmektedir. Dış emsal uygulanmasında
faiz oranı tespitine ilişkin olarak ne vergi denetiminde[1] ne de yargı kararlarında[2] kendi içinde bir
yeknesaklık bulunmaktadır. Bunun sebebi, Kanun’da faiz oranına ilişkin bir
belirleme yapılmamış olmasıdır. Kanun para kullandırma işlemleri için de (diğer
tüm işlemler için olduğu gibi) emsale uygun karşılaştırılabilir fiyatın esas
alınması gerektiğini belirtmiştir.
Uygulamada dış emsal olarak
bankalarca uygulanan mevduat ve kredi faiz oranlarının yanı sıra TCMB
tarafından belirlenen kısa vadeli avans ve reeskont faiz oranlarının da
kullanıldığını görüyoruz.
Bu noktada, TCMB tarafından
ilan edilen reeskont ve avans faiz oranlarının kullanım sebebinin ortaya
konulması önem arz etmektedir. TCMB, esasen, reeskont ve avans faiz oranlarını
bankalarla gerçekleştirdiği işlemlerde kullanmaktadır. Ancak, kısa vadeli avans
oranının bir başka kullanım alanı da 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt
Faizine İlişkin Kanun’dan kaynaklanmaktadır.[3] Kısa vadeli avans
işlemleri konusunda bu atıf yer almasına karşın, reeskont işlemlerine ilişkin
faiz oranı için 3095 sayılı Kanun’da herhangi bir atıf yer almamaktadır ve bu
oranın bazı Danıştay kararlarına konu edilmesinin gerekçesini anlamak da
güçtür. Çünkü, kısa vadeli avans oranının esas alınması 3095 sayılı Kanun’daki
atıf gereği anlamlı olabilir (ki bu görüşe aşağıda açıklayacağımız gerekçelerle
katılmıyoruz), ancak reeskont oranının kullanımı için aynı şeyleri
söyleyemeyiz. 3095 sayılı Kanun’da herhangi bir atıf olmadığı için reeskont
oranı bir bankayla işlem yapan TCMB’nin kullandığı bir politika faizinden başka
bir şey değildir, ki bunun da karşılaştırılabilir bir işlem ve faiz oranı
olmadığı da açıktır. Reeskont faiz oranının kısa vadeli avans oranından daha
düşük olması nedeniyle faiz oranının daha hakkaniyetli belirlenmesi amacını yargı
kararlarında görmekle birlikte, karşılaştırılabilir olmayan bir faiz oranının
(düşük ya da yüksek olmasına bakılmaksızın) hakkaniyet amaçlı dahi olsa emsal
olarak alınamayacağı kanaatindeyiz.
Dolayısıyla, ilişkili kişilere
kullandırılan bedellere ilişkin olarak TCMB avans oranının kullanılmasının
gerekçesi, 3095 sayılı Kanun’da yer alan temerrüt faizinin esas alınmasıdır.
Muhtelif Danıştay kararları ve vergi incelemelerinde bu oranın kullanılması bu
gerekçeye dayanmaktadır. Ancak reeskont oranının kullanımını gerektirecek bir
gerekçe bulunmamaktadır.
Her ne kadar 3095 sayılı
Kanun’daki atfa dayansa da, dış emsal olarak TCMB’nin belirlediği kısa vadeli
avans faiz oranının kullanılmasına ilişkin görüşe katılmıyoruz. Bu görüşümüzün
ilk gerekçesi, ilişkili kişilere kullandırılan bedellere ilişkin hesaplanacak
faiz konusunda ortada bir temerrüt durumu olmamasıdır. Çünkü, kurum ilişkili
kişiye bu bedeli (çoğu zaman) bir vade ya da ödeme takvimi belirlemeden
kullandırmaktadır. Kurum ortaklarını temerrüde düşürmeden, belirsiz vadeli bu
alacağın temerrüt faizine tabi tutulması özel hukuk kurallarına (Türk Borçlar
Kanunu m. 117) aykırıdır.
İkinci gerekçemiz, kurum
açısından kullandırılan paraların emsal faiz oranının sabit bir kanuni ya da
temerrüt faizi olduğunu kabul etmenin ekonomik gerekçelerle örtüşmemesidir.
Kurumların ilişkili kişilerle yaptığı işlemlerde kullandığı emsal fiyatların
ilişkisiz kişilerle yapılan işlemlerde kullanılan fiyata uygun olması gerekir. Kurumların
para kullanma ya da kullandırma işlemlerindeki emsal faiz oranları, piyasa faiz
oranları ve kendi mali durumlarına göre belirlenmektedir. Hiçbir ilişkisiz
banka 3095 sayılı bankanın belirlediği sabit oranlara bağlı kalarak işlem
yürütmeyeceği gibi bu parayı kullanacak / kullandıracak kurum açısından da ticari
gerekliliklere uygun değildir. Dolayısıyla, kurumun kullandığı / kullandırdığı
paralara ilişkin olarak sabit ve Kanuni bir faizin geçerli olduğunu öne sürmek
kurumun ve para piyasasının gerçeklerine aykırıdır.
Sonuç olarak TCMB’nin
belirlediği kısa vadeli avans ve reeskont oranlarının emsal faiz olarak belirlenmesi
KVK’nın 13’üncü maddesine aykırıdır. Çünkü, dış emsal alınması gereken
durumlarda esasen kurumun kullandığı / kullandırdığı para tutarının alternatif
getirisinin hesaplanması gerekir. Bu alternatif getiri ise 3095 sayılı
Kanun’daki atıfla değil kurum ile aralarında ilişki olmayan bir banka arasında
uygulanacak işlemlere ait faiz oranıyla belirlenebilir.
b) Mevduat
Faizi & Kredi Faizi
Kurumların para kullandırmasında
ilişkisiz bankadan elde edilecek mevduat gelirine ait faiz oranı, para kullanma
durumunda ise ilişkisiz bankadan alınacak krediye ait faiz oranının emsal olması
gerektiği görüşündeyiz. Çünkü, para kullandıran kurumun alternatif getirisi
ilişkisiz bankadan elde edeceği mevduata geliri iken, para kullananın
alternatifi ilişkisiz bankadan kullanılacak kredidir.
Bu görüşümüzü destekleyen
dolaylı bir sebep daha bulunmaktadır. Bilindiği üzere, nakdi sermaye indirimine
ilişkin faiz oranı belirlemesi Kanun’da doğrudan yapılmış ve "Bankalarca Açılan
TL Cinsinden Ticari Kredilere Uygulanan Ağırlıklı Yıllık Ortalama Faiz Oranı"
olarak belirlenmiştir. Bu oranın, kurumun bu tutarı ilişkisiz bir bankadan
aldığında katlanacağı maliyet üzerinden belirlendiğini düşünmekteyiz. Doğrudan
KVK’nın 13’üncü maddesine ilişkin olmamakla birlikte, ilişkili kişilerden elde
edilen bir fonun nemalandırılmasında kullanılacak yöntemin belirlenmesine
ilişkin olması nedeniyle bu düzenlemenin konumuz açısından benzerlik taşıdığını
düşünüyoruz. İlişkili kişiden para kullanan kurumlar yönüyle, KVK’nın 13’üncü
maddesi de 10/ı maddesi de alternatif fon maliyetini belirlemeye çalışmakta olup
10/ı maddesinde bu sorun doğrudan faiz belirlemesiyle çözülmüşken 13’üncü maddede
emsal faiz oranı belirlemesi uygulayıcıların tespitine bırakılmıştır.
Dolayısıyla, her iki düzenlemenin getiriliş amacından da yola çıkarak bankaların
ilişkisiz kişilerle gerçekleştirdikleri işlemlerin emsal alınması gerektiği sonucuna
varmaktayız.
Faiz
Oranı Dikkate Alınacak Taraf
Emsal faiz oranı konusundaki
bir başka tartışmalı nokta ise ilişki kişilerden herhangi birinde ya da her
ikisinde iç emsal bulunması durumunda bunlardan hangisinin esas alınacağıdır.
Faiz oranları piyasa şartlarına ve şirketin mali yapısına göre değişiklik
gösterdiği için karşılıklı para hareketi olan kurumlar açısından iç emsal
farklılık gösterecek ve dolayısıyla iki farklı emsal faiz oranı sorunu ortaya
çıkacaktır.
Konuya ilişkin bir özelge
talebinde, “emsal faiz oranının tespitinde, borç veren şirketiniz için
uygulanan banka mevduat ya da gecelik faiz oranının mı, yoksa borç alan şirket
için geçerli olan kredi faiz oranının mı dikkate alınacağı ya da iki faiz
oranının ortalamasının mı emsal faiz oranı olarak işleme tabi tutulacağı
hususunda” görüş talep edilmiştir.
Gelir İdaresi bu görüş
talebine cevaben Kanuni düzenlemeleri belirttikten sonra; “Yukarıdaki
hükümlere göre; şirketinizin, grup şirketlerine ödünç para verme işleminde
uygulayacağı faiz oranının, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13.
maddesinde hüküm altına alınan yöntemlerin veya bu yöntemlerden herhangi
birisi ile ulaşma imkanı yoksa, işlemlerin mahiyetine uygun şirketinizce
öngörülen diğer yöntemlerin kullanılması suretiyle belirlenmesi mümkündür.”
açıklamasına yer vererek açıkçası soruyu cevapsız bırakmıştır. Gelir İdaresinin
bu soruyu cevapsız bırakarak vergi incelemeleriyle çözümlenmesini istediği
sonucuna varabiliriz.
Bizim düşüncemiz, her ne
koşulda olursa olsun nezdinde emsal bedel tespiti yapılacak kurumun iç emsali
üzerinden hareket edilmesi gerektiğidir. Çünkü, sınaması yapılan kurum işleme
ilişkin emsal çalışması yaparken kendisinin ulaşabileceği tek veri kendi iç
işlemlerinde kullanabileceği verilerdir. Aksi bir düşünce, karşı ilişkili
kurumun verilerine ulaşılmasını gerektirir ki, bu mümkün olmayabilir. Sonraki
bir tarihte, karşı kurumun / kişinin iç emsal faiz oranlarına erişilerek
yapılacak tarhiyatların da yerinde olmayacağını belirtebiliriz. Çünkü, karşı
ilişkili kurumun kendisine ait iç emsal verileri, incelemesi yapılan kuruma
göre dış emsaldir ve (muhtemelen) mahremiyet gerekçesiyle gizli emsale
dönüşecektir. Oysa, incelenen kurumun iç emsali varken, harici bir veriyi
kullanmak dış emsal kullanmak olacaktır ki, bu da mümkün değildir.
Bu noktada oluşacak
sorunlardan bir diğeri de emsal bedel tespiti yapmaya çalışan kurum nezdinde iç
emsal olmayıp, para ilişkisinde bulunduğu ilişkili kurumda iç emsal bulunması
durumudur. Bize göre, bu durumda da yukarıdaki gerekçelerle yine karşı ilişkili
kişiye ait iç emsal faiz oranının dikkate alınmayıp doğrudan dış emsale
başvurulması gerekir. Zira ekonomik olarak da kendi nezdindeki iç emsal
tutarları olmayan kurumun kendisinden farklı gerekçelerle belirlenmiş faiz
oranı yerine piyasadaki ilişkisiz kişiler arasında oluşan faiz oranının alınması
daha gerçeğe yakın sonuçlar verecektir.
Karşılaştırılabilirlik
Analizi ve Seçilecek Faiz Oranı
Öncelikle,
karşılaştırılabilirlik analizi açısından vade, para birimi, hacim ve kullanılan
ülke koşullarının önem arz ettiğini belirtmeliyiz. Bu kapsamda, kredi kartı
temerrüt faiz oranı ya da ipotekli kredilere ilişkin faiz oranları gibi işlem
bazlı oranlar karşılaştırılabilir değildir. Bunlar belli koşullara bağlı olarak
oluşan faiz oranları olduğu için karşılaştırılabilir olduğu söylenemez.
Bunun yanı sıra ilişkili
kişiye Türkiye’de kullandırılan paralar için yurt dışı mevduat ve krediler
(para birimi aynı olsa da) esas alınamaz. Ayrıca, vadenin de
karşılaştırılabilir olması gerekir. Vade için düzeltme işlemi yapılması mümkün
olmakla birlikte bu düzeltme işleminin mal ve hizmet hareketlerine dayalı vade
farklarındaki düzeltme işlemi kadar net ve kolay olmayacağı aşikardır. Çünkü
para piyasalarında vade, faizin belirlenmesinde kritik önemdedir ve bazı
durumlarda vadedeki küçük değişimler oranlarda ciddi farklılığa sebep olabilir.
Kurumların yıl içinde hem
kredi kullanıp hem mevduat faizi alabileceği söz konusu olabileceği gibi bu
işlemlerden birden fazla bankayla veya birden farklı zamanda gerçekleştirmiş
olma olasılığı da bulunmaktadır. Bu durumlarda iç emsal olarak mevduat ve kredi
faizleri arasında bir ayrım yapılıp bunlardan işlemin mahiyetine en uygun olan
yöntem seçildikten sonra orana ilişin istatistiki yöntemler (ağırlıklı
ortalama, kartil yöntemi, vb.) kullanılabilir. Yukarıda da açıkladığımız üzere,
para kullandırma işlemlerinde iç emsalde mevduat faizi bulunduğu sürece
(kurumun elde edebileceği emsal getiri bu olduğu için) kurumun kullandığı kredi
faizleri esas alınmaması görüşündeyiz.[4]
İç emsal bulunmayıp dış emsale
gidilen durumlar için ise TCMB tarafından ilan edilen azami mevduat faiz
oranları dikkate alınmalıdır. Bu oranlarda da vade yapısının ilişkili
kişilerle karşılaştırılabilir olmasına dikkat edilmesi gerekir. Örneğin, yılın
tamamında ilişkili kişilere kullandırılan paralar için 1 aya ya da 3 aya kadar
olan mevduat faizlerinin emsal alınması hatalı sonuç doğuracaktır.
Alınan borçlar içinse kredi
oranları üzerinden emsal belirlenmesinin daha doğru sonuçlar ortaya koyacağı,
bu çerçevede TCMB tarafından ilan edilen ticari krediler için bildirilen kredi
faiz oranların esas alınmasının daha doğru sonuçlar vereceği düşüncesindeyiz.
Sorumlu
Vergicilik Bakışıyla Değerlendirmemiz
İlişkili kişilerle gerçekleşen
para hareketleri için 3095 sayılı Kanun’da yer alan atıfla TCMB kısa vadeli
avans oranlarının esas alınmasının doğru bir emsal faiz oranı ortaya
koymayacağını düşünüyoruz. Bu oran yerine, aşağıdaki oranların esas alınması halinde
ilişkisiz kişiler arasında oluşacak emsal fiyata daha yakın sonuçlar çıkacağı
kanaatindeyiz:
I.
Kurum tarafından ilişkili kişilere kullandırılan
paralar için,
1- ilk
olarak iç emsal kapsamında karşılaştırılabilir nitelikteki mevduat faizleri,
2- bu
yoksa iç emsal kapsamında karşılaştırılabilir nitelikteki kredi faizleri,
3- iç
emsal olarak karşılaştırılabilir mevduat ya da kredi bulunmaması durumunda ise
dış emsal olarak TCMB tarafından ilan edilen “Azami Mevduat Faizleri”[5]
II.
Kurum tarafından ilişkili kişilerden alınan
borçlar için,
1-
ilk olarak iç emsal kapsamında karşılaştırılabilir
nitelikteki kredi faizleri,
2-
bu yoksa iç emsal kapsamında
karşılaştırılabilir nitelikteki mevduat faizleri,
3-
iç emsal olarak karşılaştırılabilir mevduat ya
da kredi bulunmaması durumunda ise dış emsal olarak TCMB tarafından ilan
edilen “Bankalarca Açılan Kredilere Uygulanan Ağırlıklı Kredi Faiz Oranları”[6]
- “Ticari” kredilere ait faizler.
İlişkili kişilerle olan para
hareketleri transfer fiyatlandırmasının en yoğun uygulanan kısmıdır ve sıklıkla
da idare ile mükellefler arasında ihtilaf konusu olmaktadır. Bu nedenle; vergi
denetimlerinde uygulama birliğinin de sağlanması açısından emsal faiz oranının
belirlenmesi, karşılaştırılabilirlik analizi ve düzeltme işlemlerine ilişkin temel noktaların belirlenerek
duyurulmasının uyuşmazlıkları azaltacağı görüşündeyiz.
[1]
Vergi incelemelerinde, mükellef nezdinde iç emsal bulunmayan durumlarda dış
emsal çalışması olarak; zaman zaman TCMB’nin ilan ettiği avans oranları dikkate
alınmasına karşın, özellikle grup şirketler nezdinde yürütülen denetimlerde
ilişkili şirketlerin birbirlerine kullandırdıkları paralara ilişkin olarak “Bankalarca
Açılan Kredilere Uygulanan Ağırlıklı Kredi Faiz Oranları”nın kullanıldığını
görmekteyiz.
[2] “…kısa vadeli krediler için tesbit
edilen faiz oranının en düşüğünün uygulanmasının hakkaniyete uygun olacağı…”
(Danıştay 4. D. K:2006/106)
“…TCMB 2008 yılı kısa
vadeli avans işlemleri için tespit ettiği % 27 faiz oranı üzerinden…”
(Danıştay 3. D. K:2012/4893)
“…şirketin banka kredisi
kullanmış olup olmadığına bakılmaksızın Merkez Bankası reeskont faiz oranının
uygulanması…” (Danıştay 3. D. K:2000/1758) ve aynı yönde (Danıştay 3. D.
K:1999/3270)
[3]
Bu Kanun kapsamında kanuni faiz oranı sözleşmeyle belirlenmemişse (güncel oranlarıyla) %9, temerrüt faizi ise
sözleşmeyle belirlenmemişse adi işlerde %9, ticari işlerde ise TCMB’nin önceki
yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranıdır.
[4]
Bu görüşümüzü destekleyen bir Danıştay kararı da mevcuttur: “Dava konusu olayda
en uygun yöntemin, inceleme raporunda da belirtildiği üzere,
karşılaştırılabilir fiyat yöntemi olduğu, bu yöntemde karşılaştırma da
öncelikle şirket içi emsaller arasında yapılacağı, şirket için en uygun emsal
bedelin de, ilişkili kişiler dışındaki kişilerle yaptığı işlemlerden elde
ettiği faiz oranı olacaktır. Dolayısıyla emsal faizin şirketin parasını
değerlendirmesinden elde ettiği ya da edebileceği faiz oranı olduğu, olayda, davacı
şirket tarafından verilen borç para için, davacı şirket tarafından … Şubesinde
bulunan vadeli mevduat hesabından elde ettiği faiz gelirine uygulanan
faiz oranın yıllık bazda ortalaması alınarak yapılan hesaplama emsaline uygun
olduğundan davayı reddeden mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
(Danıştay 4. D. K:2014/9141)
[5] İlgili
istatistik için: https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Faiz+Istatistikleri/Azami+Mevduat+Faiz/
[6] İlgili
istatistik için: https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/portlet/K24NEG9DQ1s%3D/tr
