Önce genel bir kabul ile başlayalım; dünya
ışık hızıyla dijitalleşirken, geleneksel ekonominin şartlarına göre şekillenmiş
olan ulusal ve uluslararası vergi sistemleri, bu yeni elektronik dünyayı doğru
vergilendirmek bakımından sınıfta kaldılar.
Dijital dünyanın vergilendirilmesi konusunda en kuvvetli
uluslararası adımı OECD 2013 yılında açıkladığı BEPS (matrah aşındırma ve kar
aktarımı) Eylem Planı ile attı. BEPS’in 1 numaralı eylem planı “dijital
ekonominin vergilendirilmesi” başlığına ayrılmıştı. OECD’nin 2013’te attığı bu
adım -dijital ekonominin vergilendirilmesi bağlamında- uluslararası bir
konsensüse ve çözüme maalesef henüz ulaşamamış durumda. İşte dijital hizmet
vergisi konusu da aranan bu uluslararası çözümün gecikmesi nedeniyle tek tek
ülkeler bazında önümüze çıkmaya başladı. Türkiye de vergi sistemine 7194 sayılı
Kanun ile eklediği “Dijital Hizmet Vergisi (DHV)” ile bu sürece dahil oldu.
Ülkelerin dijital dünyayı vergilendirme çabalarının son derece isabetli
olduğunun altını da bu noktada çizelim; ancak uluslararası bir çözüm bulunmadan
atılan bu tekil adımların da başka ciddi ekonomik ve mali komplikasyonlara
neden olacağı gerçeğini akıldan çıkarmadan.
Sorun ne? ABD neden taraf?
Dijital ekonominin vergilendirilmesine yönelik
çabalarının yarattığı gerginliklerin temelinde, dijital dünyanın devlerinden
alınacak vergilerin, “mukim” (yerleşik olunan) ülke ile (gelire) “kaynak” ülke
arasında nasıl paylaştırılacağı tartışması yatıyor. Kaynak ülke bağlamında bu
tartışmanın haksız olduğunu da OECD dahil kimse iddia etmiyor.
Ülkeler tek tek dijital hizmetlere yönelik vergiler
tanımlandıkça, bu vergilerin müstakbel mükellefi olan şirketlerin birçoğunun
konumlandığı ABD ile bu ülkeler arasında çekişmeler gündeme gelmeye başlıyor.
İthalat vergileri üzerinden süren bu gerginlikler Fransa gibi bazı ülkelerin
yürürlüğe soktukları dijital hizmet vergisi uygulamalarında geri adım
atmalarına bile neden olurken; vergi sistemlerine benzer vergiler tanımlamayı
düşünen ülkelerin bu yöndeki kararlarını da ertelemelerine neden oluyor.
2 Haziran’da ABD Ticaret Temsilciliği Ofisi’nin (Trade
Representative Office) duyurduğu, dijital hizmet vergilerine karşı rekabet
soruşturmasıyla Türkiye’nin de -başka bazı ülkelerle birlikte- artık mercek
altına alındığını öğrendik.
Türkiye’yi şimdi ne bekliyor?
Duyuruya göre Trade Representative Office öncelikle
Türkiye’deki ilgili makamlarla iletişime geçecek. Bu yolla yürürlüğe sokulan
DHV’nin haksız bir vergi uygulamasına yol açıp açmadığı ile Amerikan şirketleri
bağlamında herhangi bir ayırımcılık içerip içermediği araştırılacak. DHV’den
etkilenen tüm taraflar da konuya ilişkin yorum ve/veya şikayetlerini bu süreçte
bildirebilecekler.
Bu sürecin sonunda, Türkiye’nin karşısına ithalat
vergilerinin yükseltilmesine yönelik yeni ve ağır yaptırımlar çıkması ihtimali
bulunuyor. Fransa’nın uygulamaya almış olduğu DHV’ni askıya almasında, ABD’nin
Fransa’ya yönelik ithalat önlemlerine ilişkin yaptığın çıkışın büyük etkisi
olduğunu da not düşelim.
Dijital Hizmet Vergisi uygulamamıza yakından bakalım… Temel
sıkıntılar neler?
7194 sayılı Kanun uyarınca 1 Mart 2020 itibariyle vergi
dünyamıza giren ve ilk beyannameleri Nisan’da verilen Dijital Hizmet Vergimizin
“konu” bakımından dünyadaki en geniş kapsamlı örneklerden birisi olduğunu
belirtmemiz gerekiyor. DHV’nin konusu;
-Dijital ortamda sunulan her türlü reklam hizmetlerinden
-Sesli, görsel veya dijital herhangi bir içeriğin dijital
ortamda satışı ile bu içeriklerin dijital ortamda dinlenmesine, izlenmesine,
oynanmasına veya elektronik cihazlara kaydedilmesine veya bu cihazlarda
kullanılmasına yönelik dijital ortamda sunulan hizmetlerden,
-Kullanıcıların birbirleriyle etkileşime geçebilecekleri
dijital ortamların sağlanması ve işletilmesi hizmetlerinden elde edilen hasılat
olarak hükme bağlanmış durumda.
Dikkat edilirse bu kapsam içerisine girmeyecek bir
dijital hizmet bulabilmek son derece zor; işte DHV’ne ilişkin temel
eleştirilerden birisi de bu geniş ve müphem kapsam. Bu noktada, DHV’nin
“kazanç” yerine “hasılat” üzerinden alındığının ve bunun da kritik edildiğinin
altını da çizmiş olalım.
Verginin mükellefleri “dijital hizmet sağlayıcıları”
olarak tespit edilmiş; ancak bu hizmet sağlayıcıların Türkiye’de elde ettikleri
hasılatın 20 milyon TL’den ve dünya genelinde elde ettikleri hasılatın da 750
milyon EUR’dan fazla olması gerekiyor. Bu kısmın dünya uygulamaları ile paralel
olduğunu söylemek mümkün. Dijital hizmet sağlayıcılarının, “tam mükellef” olup
olmamasının, dar mükellef olmaları halinde ise söz konusu faaliyetleri
Türkiye’de bulunan iş yeri veya daimi temsilcileri vasıtasıyla gerçekleştirip
gerçekleştirmemesinin dijital hizmet vergisi mükellefiyeti üzerinde etkisi
bulunmuyor. Oysa yukarıda da vurgulamaya çalıştığımız üzere dijital ekonominin
vergilendirilmesi çabalarında temel motivasyon noktası, dijital hizmet
sağlayıcıların “kaynak ülkede vergi ödenmemesi” olarak karşımıza çıkıyordu. Bu
açıdan bakınca, ülkemizde mükellef olup halihazırda vergi ödeyen hizmet
sağlayıcıların da DHV kapsamına alınmış olması ciddi bir handikap.
DHV’nin oranı yüzde 7,5 olarak tespit edilmiş. Bu oranın
genelde diğer dünya örneklerinde gördüğümüz yüzde 2-3 oranlarından ciddi manada
yüksek olduğunu belirtelim. Sn. Cumhurbaşkanı’nın bu oranı iki katına kadar
arttırmaya veya yüzde 1’e kadar düşürmeye yetkisi bulunuyor; ancak bu yetki
henüz kullanılmadığı için tüm dijital hizmetler yüzde 7,5 oranına tabi
tutuluyor. Örneğin çok küçük komisyon marjlarıyla çalışan elektronik
pazaryerlerinin de -ödedikleri diğer vergiler yanında- komisyon gelirleri
üzerinden yüzde 7,5 DHV ödemesi bekleniyor. Vergi oranının yüksekliğinin bu
hizmetlerin maliyetlerine zaman içinde yansıması kaçınılmaz. Bu da vergiyi
sadece dijital hizmet sağlayıcılarının değil herkesin sorunu haline getiriyor.
DHV mükellefi olmak için gereken yüksek hasılat
sınırlarına bakıp bu vergi beni ilgilendirmiyor demek oldukça zor. DHV hem
geniş ve müphem kapsamı hem de oranının yüksekliğiyle zaman içerisinde -dijital
hizmet maliyetleri yoluyla- herkesin bütçesine yansıma potansiyeline sahip.
Nasıl mı? İnternetten yaptığınız alışverişle, bilgisayarınıza satın alıp
indirdiğiniz yazılımla, oynadığınız dijital oyun veya okuduğunuz dijital
kitapla, telefonunuzu veya akıllı saatinizi çalıştıran sistemle, internette
verdiğiniz reklamla… Örnekleri sonsuza kadar uzatmak mümkün.
DHV’nin çifte vergilemeyi önleme anlaşmaları (ÇVÖA)
karşısındaki durumunun da kafa karıştırdığını not edelim. Türkiye’nin
yaklaşımının, DHV’ni bir “dolaylı vergi” olarak konumlandırarak ÇVÖA kapsamı
dışında tutmak olduğu düşünüldüğünde; verginin mükelleflerinin ciddi bir çifte
vergileme sorunu ile karşı karşıya kalabilecekleri öngörülebilir.
DHV uygulamamızda başka neler eksik?
Çok fazla teknik ayrıntıya girmeyelim; ancak aşağıdaki
konuların da DHV bağlamında dikkate alınmasında büyük yarar var;
-Grup şirketleri için tek DHV mükellefiyeti getirilmesi
ve tek beyanname verilebilmesi.
-Grup içi işlemlerden DHV alınmaması. Fransa ve
İngiltere’de benzer bir uygulama söz konusu. Bu ülkelerdeki mevzuata göre grup
şirketleri arasında gerçekleştirilen işlemler dijital hizmet vergisi kapsamı
dışında sayılıyor.-
-Tüzel kişiler arasındaki (Business-to-business)
işlemlerin dijital hizmet vergisi kapsamı dışında tutulması.
-İşletim sistemlerinin DHV kapsamı dışına çıkarılması.
İşletim sistemleri, birçok elektronik cihazın çalışabilmesi için zorunlu
yazılımlar. İşletim sistemleri günümüzde sadece bilgisayar, video oyun
konsolları, cep telefonları ve web sunucuları için değil; otomobiller, beyaz
eşyalar ve hatta kol saatleri için bile hayati öneme sahip. DHV Uygulama Genel
Tebliği, satışı yapılan malın çalışması için zorunlu olan ve malın bünyesine
dahil edilerek verilen programların (işletim sistemleri) verginin kapsamında
olmadığı vurgulamış; ancak bu programların daha sonra dijital ortamlar
vasıtasıyla satın alınması halinde DHV’nin gündeme geleceğini belirtilmiş
durumda.
-Bir dijital hizmet ülkemizle birlikte başka bir ülkenin
de DHV’nin kapsamına giriyorsa; bizim sistemimiz bu hizmete ilişkin bir
vergisel istisna tanımlamıyor. Bu durumda da çifte bir vergileme durumu ortaya
çıkıyor. Örneğin İngiltere’de başka ülkede de DHV kapsamına giren işlemlerden
elde edilen hasılatın yüzde 50’si dijital hizmet vergisinden istisna ediliyor.
Sorumlu
vergicilik bakışıyla…
Dijital ekonominin vergilendirilmesi çabaları “kaynak ülkeler”
bağlamında son derece haklı ve anlaşılır bir çaba. Zaten OECD’nin 2013’ten beri
yürütmekte olduğu çalışmalar da buna işaret ediyor. Bu bağlamda, 7194 sayılı
Kanun’la ülkemizde atılan DHV adımının da son derece isabetli olduğunu
belirtmemiz gerekiyor. Ancak yukarıda değinmeye gayret ettiğimiz sıkıntılı
noktalar ve eksiklikler ülkemizin DHV uygulamasını bazı açılardan adaletsiz ve
ekonomik rekabeti bozucu hale getirebiliyor.
Dijital dünyanın devlerinden alınacak DHV’nin, mukim
(yerleşik olunan) ülke ile (gelire) kaynak ülke arasında ciddi ihtilaflara
neden olduğu günümüz vergi dünyasında; uygulamaya koymuş olduğumuz DHV’nin
eksiklikleri ve sıkıntılı noktaları daha çok göze batıyor. Bu noktada, ABD
tarafından başlatılan soruşturmada, DHV yapımızın mevcut haliyle bizi zor
durumda bırakabileceğini ön görmek hiç de zor değil.
