Ocak-Haziran dönemi bütçe gerçekleşmeleri
geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Önce 2020 Bütçe Kanunu’nun temel büyüklüklerine
sonra da Ocak-Haziran dönemi bütçe gerçekleşmelerine bakalım.
2020 Bütçesinin temel büyüklükleri…
2020 Bütçe
Kanunumuz 1 trilyon 95,5 milyar TL bütçe gideri, 956,6 milyar TL bütçe geliri
ve dolayısıyla 138,9 milyar TL bütçe açığı öngörüyordu. Bütçe giderleri içinde
ise “personel giderleri” 282,5 milyar TL ile yine başı çekiyordu. Merak edenler
için hemen belirtelim faturası her yıl yükselmekte olan “faiz giderleri” için bütçede
138,9 milyar TL ayrılmıştı.
“2020
için öngörülen “açık” rakamının oldukça iyimser bir görüntü arz ettiğinin
altını çizmemiz lazım. Belirlenen bütçe açığı rakamının tutturulması, ekonomide
yüzde 5 büyümeye, istihdamda 1 milyon 52 bin artışa ve 190 milyar dolar
ihracata bağlı. Kamu maliyesi tarafında bütçemizin yumuşak karnı, bütçe
finansmanının büyük oranda dolaylı vergilere dayanıyor olması. Bütçe giderlerimiz,
personel ve sosyal güvenlik giderleri gibi, esnek olmayan kalemlerden
oluşurken; gelir kanadında vergi gelirlerimiz, ekonomik konjonktürdeki
dalgalanmalardan anında ve şiddetle etkilenen ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilere
dayanıyor. 2020’de ekonomide istenen hareketlenme sağlanmazsa, vergi
gelirlerinde ciddi bir daralmaya ve dolayısıyla yeni bazı vergisel tedbirlere
hazırlıklı olmamız gerekebilir.” bu
satırlar 2020 Bütçe Kanunu için yılbaşında kaleme almış olduğum bir yazıdan[1].
Bu gerçeklerin üzerine bir de Covid 19 Salgını ile yüzleşmiş bir bütçe ile
karşı karşıyayız.
“Karşımızdaki
tablo maliye politikasının bu dönem için hayati önemde olduğunu ortaya koyuyor.
Uzun yıllardır, en önemli ekonomik çıpamız olan “mali disiplinden” taviz
vermeden bu adımların atılması da pek mümkün görünmüyor. Eğer ciddi bir
ekonomik daralmanın ve bunun yaratacağı bazı sosyal komplikasyonların önü
alınmak isteniyorsa, 2020 için ciddi bir bütçe açığının da göze alınması
gerekiyor. Kaldı ki verilecek muhtemel desteklerin ve vaz geçilen/ertelenen
vergilerin yaratacağı nakit sıkışıklığı için TL emisyonunun arttırılması da
gündeme gelebilir. Bu takdirde 2020 ve ertesinde yine ciddi bir enflasyon
sorunu ile de karşı karşıya kalabiliriz. Ancak ekonomik faaliyetlerde gittikçe
büyüyen bir durgunluk ve bunun sonucu olabilecek sosyal komplikasyonlar
karşısında, bütçe açığı da enflasyon artışı da ilk anda önemlerini
yitiriyorlar. Yeter ki atılacak adımlar proaktif olsun ve bütçe açığı ile
enflasyon göstergeleri çok yakından takip edilsin. Zamanında atılmayan
adımların -sonradan atılsalar bile- çok daha büyük ekonomik ve sosyal krizlerin
önünü alamayacağının altını da kalın çizgilerle çizelim.” bu satırlar da salgın dolayısıyla maliye politikası
bağlamında yapılması gerekenleri özetlediğim ve Bloomberg HT için yazdığım yazımdan[2].
Bu çerçevenin içinden şimdi bütçenin
Ocak-Haziran gerçekleşmelerine bakalım…
Gelir
kanadında ciddi yavaşlama dikkat çekiyor…
Ocak-Haziran döneminde “bütçe gelirleri” yüzde 13 artışla
402,9 milyar TL’ye ulaşabilmiş. Bu yıl sonu için hedeflenen 880,4 milyar TL’nin
yüzde 47,6’sını temsil ediyor. Elbette tablo henüz çok olumsuz görünmese bile
yılın geri kalanı için umutlanmak da biraz zor görünüyor.
Ocak-Haziran döneminde vergi
gelirleri de sadece yüzde 9,2’lik bir artış ve 335,9 milyar TL’lik bir
performans gösterebilmiş. Vergi gelirleri arasında yüzde “eksi” 18,3’lük
olumsuz performansıyla dahilde alınan KDV dikkat çekiyor. Salgın dönemindeki
ciddi durgunluk ve mücbir sebep hali nedeniyle ertelenen beyannameler
düşünülünce bu sonuç şaşırtıcı değil.
ÖTV -her türlü olumsuzluğa rağmen-
yüzde 19,6’lık pozitif bir performansı tutturmuş; bunda elbette türün ve
akaryakıt ürünlerinin olumlu etkisi yadsınamaz.
İthalde alınan KDV de bu dönem sadece
yüzde 9,2’lik zayıf bir artışla üretim ve ihracat için olumsuz bir sinyal
veriyor. Üretim ve ihracatımızın ithalata olan bağımlılığının yüksek olduğu
düşünülünce, ithalde alınan KDV’de gözlemlenen düşük performansın, üretim ve ihracat
açısından endişe verici; ancak “cari açık” için sevindirici olduğunu
söyleyebiliriz.
Eğer ek bazı önlemler alınmaz
ve/veya yeni bir vergi yapılandırılması/affı gündeme gelmezse, vergi gelirleri
için 2020 yılsonu hedefi olarak belirlenen 756,5 milyar TL’nin tutturulmasının
çok zor olduğunu şimdiden söylememiz mümkün.
Giderler
ve Bütçe Dengesi
“Bütçe giderleri” Ocak-Haziran döneminde yüzde 17,3 artmış ve 564,9 milyar
TL olarak gerçekleşmiş durumda. Yani giderler tarafında yıl sonu için
hedeflenen tutarın yüzde 51,6’sına ulaşılmış. Gider disiplininde -salgın nedeniyle uygulanan maliye politikaları
nedeniyle- bir gevşeme olduğu dikkat çekiyor. Ancak yine de tam anlamıyla ciddi
bir gevşeme olduğunu söylemek için henüz oldukça erken.
Faiz harcamalarında değinmeden
geçmeyelim; bu dönemde faiz harcamalarında dikkat çekici şekilde yüzde 40,4’lük
ciddi bir artış var.
Gider ve gelir kanalındaki
gerçekleşmeleri bir araya topladığımız zaman Ocak-Haziran döneminde 109,4
milyar TL bir bütçe açığı karşısında olduğumuz ortaya çıkıyor. Yıl sonu hedefinin
139,9 milyar TL olduğu düşünülünce, hedefin neredeyse yüzde 80’ine ilk altı
ayda ulaşıldığı anlaşılıyor. Bütçe dengesi 2019’un aynı dönemine göre yüzde
39,3 kötüleşmiş olduğunun da altını çizelim.
Özetlersek, bütçenin Ocak-Haziran
gerçekleşmeleri, ekonomik anlamda uzun yıllardır en kıymetli çıpamız olan “mali
disiplin”in sürdürülmesi ve “Maastricht Kriteri”nin tutturulması bağlamında
tehlike çanlarının çaldığını söylüyor.
Maastricht
Kriteri mi ekonominin sağlığı mı?
1 Ocak 1993’te yürürlüğe giren Maastricht
Antlaşması, AB üyelerinin ekonomik ve parasal birliğe geçişte aralarındaki mevcut
farklılıkların giderilmesi için bazı koşullar belirlemişti. Bu kriterlerden
birisi de mali disiplin anlamında son derece önemli, buna göre “üye ülkenin
bütçe açığının GSMH’ya oranının yüzde 3’ü geçmemesi” gerekiyor. Mali disiplin
anlamında son yirmi yıllık dönemde büyük bir ilerleme kaydeden Türkiye -AB
üyesi birçok ülkenin aksine- bu kriteri yıllardır tutturabilen ender ülkelerden
birisi olageldi.
Bu yıl için öngörülen bütçe açığı
rakamı bile yüzde 3’ün hemen altında kalınacağına işaret etmekteydi; ancak
bütçenin altı aylık sonuçları ve salgının ekonomik etkileri bu sene bu kriteri
tutturmamızın son derece güç olduğuna işaret ediyor. 2020 uzun yıllar sonra,
bütçe açığının GSMH’ya oranının yüzde 3’ü geçtiği bir yıl olmaya ciddi şekilde
aday görünüyor. Ancak hemen itiraf edelim, salgının karşımıza koyduğu ekonomik
tablo bütçe açığında olağandışı bir kötüleşmeye de işaret ediyordu.
Uzun yıllardır, en önemli ekonomik
çıpamız olan “mali disiplinden” taviz vermeden salgında ekonomiyi yüzdürecek
adımların atılması da pek mümkün olamayacaktı. Özetle ciddi bir ekonomik
daralmanın ve bunun yaratacağı bazı sosyal komplikasyonların önünü almak için 2020’de
ciddi bir bütçe açığının da göze alınması gerekiyordu. Ancak şunun altını
çizelim, ülkemiz henüz salgın döneminde en kuvvetli ve en bonkör mali
destekleri veren ülkelerden birisi de değil. Dikkat edilirse bütçe açığımızın
temel kaynağı, vergi gelirlerindeki ekonomik durgunluk nedeniyle yaşanan ciddi performans
düşüklüğü; ki bu tablo salgın öncesinde de zaten alarm veriyordu. Elbette
mücbir sebep hali dolayısıyla bazı sektörlerde KDV ve muhtasar beyannamelerin
ertelenmiş olmasının da bu tabloya olumsuz etkisi var; ancak bu ay sonuna kadar
verilecek olan beyannamelerin ve yılın sonuna kadar ödenecek bu vergilerin bile
tabloyu değiştirebileceğini söylemek aşırı iyimserlik olacak gibi görünüyor.
Yılın son çeyreğinde kuvvetle
muhtemeldir ki bir vergi yapılandırması (affı) ve matrah arttırımı düzenlemesi
ile karşılaşacağız (bir küçük parantez açalım, prensip olarak sıklıkla
tekrarlanan vergi yapılandırmalarına/aflarına karşı olmama rağmen; müstakbel
bir vergi yapılandırması/affı için salgın dönemi ve salgın ertesinden daha
uygun bir zamanlama olamayacağını düşündüğümü de vurgulamak isterim). Bu
muhtemel düzenlemenin bütçe gelirleri üzerinde olumlu bir etkisi olacağını
şimdiden söyleyebiliriz; ancak ekonomik hareketlenme eski düzeyine gelmeden KDV
(dahilde ve ithalde) ve ÖTV kanallarındaki kayıpları telafi etmek neredeyse
imkansız olacak gibi görünüyor. Yapılandırma düzenlemesi 2021 başına da
sarkabilir; o takdirde dramatik bir bütçe açığı ile karşılaşmaya da hazır
olmamız gerekiyor. Kaldı ki global salgının etkilerini atlatmak için ek bazı
mali önlemler almamız da hala gerekebilir.
Özetleyelim, ne tarafa bakarsak bakalım
çanlar bu defa Maastricht Kriteri ve mali disiplin için çalıyor…
[1] “2020
Bütçesinin Söyledikleri, Söylemedikleri”, T24 Yıllık 2020, sf. 54-58
[2] https://www.bloomberght.com/yorum/emrah-akin/2251081-korona-krizinde-maliye-politikasi-mi-mali-disiplin-mi
* Bu yazı Bloomberg HT'de yayımlanmıştır.
